1 Ağustos 2009 Cumartesi

Judo Hakkında


Judo Nedir ?
JUDO, yumuşaklık yoludur. JU’nun içinde teknik ve fizik eğitim vardır. Binlerce kez tekrarlanan teknikler refleks hale gelmedikçe kolay uygulanamaz. Judo‘da kaba kuvvete yer yoktur. DO, eğitimin tamamen felsefesidir. Ruh eğitimini içerir. Judo ustaları, öğrencilerine eğitimin süreci içinde doğruluk, nezaket, sabır, sevgi ve saygı kavramlarını öğretir. Sporcusunun zekasını geliştirir ve kendi başına hareket etme yeteneğini kazandırır. Böylece kendine güven, nefse hakimiyet ve konsantre olabilme duyguları gelişir. Judo‘da beden ve ruh gelişimi beraberce ele alınır.
Teknik çalışmalarda başlıca prensip “rakibe mukavemet etmeme” ve “kuvvete karşı koymama”dır. Bu arada kaldıraç, merkezkaç, moment gibi az kuvvetle çok iş yapma esasına dayanan fizik kurallarından ve en önemlisi “denge bozma” ve “rakibin kuvvetinden yararlanma” kuralını uygulamaktır. Judo‘da kuvvet yoktur.Bütün şiddet hareketleri yasaktır. Judoka, hasmına acı vererek değil, onu acı sınırının yanına getirerek üstünlük sağlar. Judo‘nun eğitimi belirli bir sıra takip eder. Önce, düşmeler ve alçak seviyeli düşüşlere dayalı atış teknikleri öğretilir. Duruş, yakalama, vücut dönüşleri ve hareketinden denge bozma ile 4 ana prensibe dayalı atışın şekilleri tamamen bilimsel yöntemlere dayalıdır.
Judo’nun Tarihçesi
Judo, Jujutsu’dan doğan spor dallarından biridir. Jujutsu ve Judo Çin karakteri ile yazılan kelimeler olup Juher ikisinde de ‘Yumuşaklık’ veya ‘Yolverme’, Jutsu ‘Sanat Çalışma’, ‘Do’ ise ‘Prensip’ veya ‘Yol’ anlamına gelmektedir. Jujutsu ‘Yumuşaklık Yolu’, Kodokan ise ‘Yolu Çalışma Okulu’ demektir. Judonun amacı, zihinsel ve ahlaki disiplin yoluyla sağlam karakterli insan yetiştirirken vücudu kuvvetli, faydalı ve sağlıklı yapmaktır. Judoda birinci kural, kuvvete karşı koymadan rakibin kuvvetinden yararlanmak, ikinci kural ise şiddet kullanmamaktır. Judo bu tür kuralları bedensel ve zihinsel enerjiden en üstün ve en uygun bir şekilde kullanabilme yöntemini öğretirken, bunu yaşamın her döneminde de kullanmasını sağlar.

Muay Thai Hakkında


Muay Thai nedir ?
Muay Thai (tayland box’u) ; savaşların kılıç , ok ,ve mızraklarla yapıldığı ortaçağ dönemlerinde başladı. Yumruk yumruğa yapılan bu dövüşte kollar , ayaklar , dizler ve dirsekler silah olarak kullanıldı. Askeri eğitimede dahil edilen bu spor Kral Naresuan zamanında (ms 1560)meşhur oldu. Kral ,Burma ve Siam arasındaki savaşlarda esir düşmüştü. Burmalılar kendi dövüşçülerini dünyanın en iyi dövüşçüleri olarak kabul ediyorlardı ve krala en iyi dövüşçüleri ile dövüşmesi için bir şans tanıdılar. Eğer kazanırsa özgür olacaktı. VE KRAL KAZANDI. Kral Narasuen , SİAM’A döndüğünde büyük bir şölenle karşılandı ve kısa zaman da siam stili box ulusal bir spor olarak kabül gördü. O günlerden itibaren 20. yy baslarına kadar ; dövüşçüler atların derilernden sırımlar yapıp eldiven olarak kullandılar. Ayrıca ; dövüşçüler kendi aralarında anlaşarak cam parçalarını ezip sırımların üzerine yapıştırabiliyorlardı. Taylantlılar Muay Thai’yi kendilerine prestij sağlayan ulusal bir spor olarak kabul ederler. Taylantlı erkek çocuklar okuluna giderek veya kendi başlarına Thai sitili boksun nasıl yapılacağını öğrenirler. Taylant’lı kızlar bile muay thai’nin temel prensiplerini bilirler ve gerektiğinde bunları , kendilerini savunabilmek için kullanırlar. Muay thai bir çok ülkede popüler olmuş ve geniş bir kitleye yayılmıştır.
Muay Thainin GelişimiŞu anda thai stili boksun başlangıç tarihini gösteren kesin kaynaklar maalesef yok. Sadece Thai Boxun Taylandlıların Çinin güneyinden göç etmeleriyle başladığını varsayabilmekteyiz. Taylandlılar bu göç esnasında yöre halkının büyük bir direnişi ile karşılaştılar ve saldırganlardan saklanmak zorunda kaldılar. Hayatta kalabilmek için büyük mücadeleler verdiler. Eski zaman silahları sadece kılıç mızrak , kargı , ok veya yaylardan ibaretti. Fakat bu silahlar yakın dövüşte çok hantal kalıyorlardı. Dolayısıyla dirsekler , yumruklar , dizler ve ayaklar taylantlılara daha pratik geldi. Sonuçta çok başarılı olmuşlardı , böylece savaşlarda kullanılan yeni bir dövüş sanatı gelişmiş oldu. İşte bu MUAY THAİ’di yani TAYLAND BOX’u Taylantlılar nihayet uygun bir yere yerleşerek kendi şehirlerini kurdular ve büyük bir devlet olup arazilerini genişletmeye başladılar. Artık en büyük ihtiyaçları ülkeyi savunabilecek büyük bir orduydu. İşte askerlere silah kullanımı yanında Muay Thaiyi çalışma zorunluluğu getirildi. Böylece atak ve savunma için yeni taktik ve teknikler geliştirdiler ve bunlara da box teknikleri adını verdiler. Sonraları işin ehli olmayan kişiler bu dövüş sanatına el atarak onu “bir kendi kendini savunma sanatı” yada asker olmak için ihtiyaç duyulan beceri olarak gördüler. Tayland krallarından Kuhun Luang Sorasak ( Kaplan Kral) sık sık çeşiyli ülkelerin tapınaklarına giderek kim olduğunu belli etmeden gizlice dövüşlere katılıyordu. Kral yetenekli bir dövüşçü olarak bilinirdi . çoğunlukla kendini gizleyip halk arasında dövüşlere katıldığından bir halk kahramanı olarak kabül gördü. Rattanoksin döneminde muay thai bir ulusal dönüş sanatı olmaya devam etti ve düzenlenen eğlencelerde yarışmaları yapıldı. Maçlarda zaman tutma işlemi delik bir hindistan cevizi kabuğunun yüzdürülmesiyle yapılıyordu. Kabuk battığında raundun bittiğini belli etmek için ise davul çalınıyordu. 1788’de iki fransız kardeş taylanda geldiler. Bu iki kardeş hindi çinin kenarın da ve adalarda pek çok boksörü mağlup etmişlerdi. Kral 1.RAMA bu meydan okumayı kabul etti. Bu arada Phraya Klang meydan okumayı kabul edeceğini fakat 50 chang tutarında bahse girmeleri gerektiğini söyledi. (50 chang o zaman yüklü bir miktardı) .Ama kral koruyucularından Muen Plan’ı Fransızlarla dövüşmek için seçti. Karşılaşma büyük sarayın açık alanında düzenlendi. Muen Plan krala ait dövüş giysilerini giydi. Göğsü açıktı ve sihirli bir tılsım takmıştı. Ayrıca darbeleri önlemek içinde vücuduna yağ sürmüştü. Dövüş başladığında fransız Muenin köprücük kemiğine ve boynuna atak yaptı ancak Muen kendini muay thai ile savundu. Fransızın kardeşi abisinin hiçbir ilerleme yapamadığını görünce sinirlendi ve Muen’e arkadan gizlice vurdu. Bu esnada Mu en fransızın işini bitirmişti bile. Muhafızlar kurallara uymayan bu hileye karşı ileri atıldılar…sonra fransızlar yenildiklerini kabul ederek geri çekildiler. Ertesi gün Tayland’dan ayrıldılar ve birdaha Tayland Boksörleri ile dövüşmemeleri gerktiğini öğrendiler. Kral 5.Rama döneminde Thai-Box maçları çok meşhur olmuştu ve galip gelenler Kraldan çeşitli ünvanlar ve hediyeler alıyorlardı. Yine bu dönemlerde box kampları düzenlenmeye başlandı. Kral ailesine mensup kimseler , diğer ülkelerden yetenekli kimseler bulup kamplar arası dövüşler düzenliyorlardı. Galip gelenler para ve değerli armağanlarla ödüllendiriliyordu. Bu dönem TAYLAN BOX’unun altın çağı olarak nitelendirilir. Kral 6.Rma döneminde de Thai-Box maçları devam etti. Bu dönemde maçlar uygun genişlikteki alanlarda ama standart olmayan ringlerde yapılıyordu. Zamanla halatlarla çevrili , standart yükseklikteki ringlerde yapılmaya başlandı. İlk ring 1921 yılında SUAN KULARP denilen yerde inşa edildi. Fakat ; gelenekselliğe uyarak dövüşçüler hala ellerini sırımlarla sarmaya devam ediyorlardı. TAY-BOX yaygınlaştıkça Thai-Boksörlerine meydan okuyan yabancı dövüşçülerin sayısı da artmaya başladı. Önemli ve meşhur bir serbest stil maçı genç boksör HARNTALAY ile Çin’den gelen CHİN CHANG arasında yapıldı. Karşılaşmayı büyük bir kalabalık izliyordu. Sonuçta genç Harntalay rakibini sert bir tekme ile saf dışı bıraktı. Bu dönemden sonra ringlerde hakemlerde görev yapmaya başladı. Rauntlar dakikalarla belirlenmeye başlandı. Bütün bu yenilikler diş ülkelerden gelen etkiler sonucu benimsendi. Ancak sırım ile elleri bağlama 1929 yılına kadar sürdü. Bundan sonra normal box eldiveninin kullanımına geçildi. Lumpini parkındaki ringde Filipinli bir boksörün ilk defa box eldivenleriyle gösteri yapması sonraları eldivenlerin kullanılmasını teşvik etti. Kral 7. Rama dönemi önemli bazı değişikliklerin yapıldığı dönemdir. Bangkok’ta ve diğer şehirlerde kalıcı tay-box statları inşa edildi. Fakat bu statlar 2. Dünya Savaşı (1942-45) süresince yavaş yavaş ortadan kayboldu. Savaştan sonra ise bir gecede mantar gibi tekrar ortaya çıktılar. Turnuvalarda dövüşmek için diğer ülkelerden gelen pek çok boksör Bangkok’ta toplanıyordu. Nihayet ilk standart boks stadyumu 1945’te inşa edildi ve adı RAJADAMNERN olarak belirlendi.(bu stat halen faaliyette olup dünyanın en ünlü statyumudur).Artık muhtelif kurallar koymanın zamanı gelmişti , 3’er dakikadan 5 raunt üzerinden maçlar düzenlendi. Rauntlar arasına 2 dakika mola süreleri ilave edildi. Daha sonra ise sikletler belirlenerek bu kilolarda şampiyonlar belirlenmeye başlandı.en sonunda muay thai günümüzdeki şeklini aldı.ancak tay boks halen gelişimini sürdürmektedir.
Muay Thai artık uluslar arası bir dövüş sanatıdır. Eğer bu spor ile ilgilenen herkes ; bu sanatı yükseltmeye , korumaya ve gelecek nesillere aktarmaya gayret ederse , tay boks ilelebet yaşayacak ; Tayland halkı için çok değerli bir sanat olmaya ve kendilerini tanıtmaya devam edecektir…

Taek Won Do Hakkında


Taekwon Do
Tekwondo dünyanın en eski savunma sporlarından biri. Kendini savunma, savaşçı sanatı olarak bilinir. Çin Kung-fu’sundan ve Japon karatesinden farklı bir spordur. En eski olarak, KoreYarımadasının kuzey bölgelerinde M.Ö. 37'de kurulmuş olan Kogoryo Hanedanlığına ait mezar duvar resimlerinde tekvando izlerine rastlanmıştır. Kore halkı, taekwondoyu saldırganlara ve vahşi hayvanlara karşı savunma, savaşçı sanatı olarak kullandığı gibi, güç ve çeviklik kazanma, zihni ve fiziki sıhhati muhafaza … Taekwondo dünyanın en eski savunma sporlarından biri. Kendini savunma, savaşçı sanatı olarak bilinir. Çin Kung-fu’sundan ve Japon karatesinden farklı bir spordur. En eski olarak, KoreYarımadasının kuzey bölgelerinde M.Ö. 37'de kurulmuş olan Kogoryo Hanedanlığına ait mezar duvar resimlerinde taekwondo izlerine rastlanmıştır. Kore halkı, taekwondoyu saldırganlara ve vahşi hayvanlara karşı savunma, savaşçı sanatı olarak kullandığı gibi, güç ve çeviklik kazanma, zihni ve fiziki sıhhati muhafaza etmek ve geliştirmek maksadıyla bir eksersiz olarak da yapmışlardır.

Taekwondo, teknik ve maharetten başka Doğu kültürüne ait bazı sosyal değerleri de aksettirir. Taekwondo eğitimi, kişiye kendine güven, soğukkanlılık, fedakarlık ve alçak gönüllülük öğretir.

Koryo tarihinde taekwondo “subak” olarak anılmıştı. Bu dönem hanedanları subakı, sadece sıhhati geliştirmek için bir hüner sporu olarak değil aynı zamanda yüksek bir harp sanatı olarak teşvik etmişler, subak müsabakaları tertip etmişlerdir. Taekwondo, Kore’de başlamakla kalmamış Kore tarihi boyunca gelişimini sürdürmüştür. Subak müsabakaları sivil halk arasında da büyük ilgi görmüştür. Orduya girmek isteyen kimseler subak bilmek zorundaydılar. Çünkü müracaatçıların imtihanlarında subak önemli bir yer işgal etmekteydi.

Yi Hanedanlığının çöküşüyle Japonlar Kore’yi işgal etmeye başladılar. Taekwondocular saldırganlara karşı uzun süre mücadele ederek zorluklar çıkardılar. Kore, 1945 yılında bağımsızlığına kavuştu. Bu zamana kadar Kore’de Japon Karatesi ve Kung-fu yayıldı. Sonraki yıllarda bazı Koreli antrenörler, taekwondo oyunlarını sistemleştirip geliştirmek için gayret sarfettiler. 16 Eylül 1961 tarihinde “Kore Taekwondo Birliği” kuruldu ve bu birlik 25 Haziran 1962'de “Kore Amatör Sporlar Birliği” ile birleşti. 1962 Ekiminde 43. milli oyunlar kapsamına alındı.

30 Kasım 1972'de Dünya Taekwon-do Şampiyonası yapıldı. 25 Mayıs 1973'teki şampiyonaya 17 ülke katıldı. 15 Mayıs 1974'te Kukinon’da ilk “Dünya Taekwondo Hakem Semineri” düzenlendi. Buna 10 ülkeden 46 takım iştirak etti.

Türkiye’nin taekwondo sporuyla tanışması 1964 yıllarına rastlar. Bu yılda Koreli general Choi-Honghi’nin başkanlığındaki bir taekwondo ekibi çeşitli ülkeleri dolaşarak gösteriler sundular. Bu iyi niyet gezisinde Türkiye’ye de uğrayarak taekwondo gösterileriyle bu sporu tanıttılar. Şükrü Gençel ve Nazım Canca’nın gayretleriyle bu spor ülkemizde gelişmeye başladı. 16 Haziran 1970 tarihinde Güney Kore’den Mr. Cho Soo-Se’nin Türkiye’ye gelmesiyle taekwondo hızla gelişmeye başladı. Ülkemizde dünya çapında başarılı birçok taekwondocu yetişti ve yetişmektedir. Başarılı bayan taekwondocularımızdan Tennur Yerlisu, Züleyha Tan, erkeklerden de Nusret Ramazanoğlu, Turgut Uçan ve Şakir Bezci gibi sporcularımız dünya çapında çeşitli madalyalar kazandılar.

Kick Box Hakkında


Kick Boks Hakkında
Melez bir dövüş sanatıKick boksIPB ImageMagazinden duyuyoruz hangi mankenler form tutmak için kick boksa başlamış, kimler stres atmak için kick boksla ilgileniyormuş… Bir de televizyonda gördüğümüz kick boks maçları var, onlarda da acımasız sporcuların birbirlerine nasıl giriştiklerini izliyoruz. Peki bu durumda kick boks, step gibi kalori yakmak için yapılabilecek basit bir spor mu, kolumuzu bacağımızı kıracağımız bir dövüş mü, yoksa Bay Miyagi kıvamında bilge bir insan olmanın yolu mu?
Nerden çıkmış bu?Dövüş sanatlarının esas merkezinin Uzakdoğu olduğunu hepimiz biliyoruz. Karateden, aikidoya, judodan tekvandoya bir dolu farklı dövüş sporu çeşidi var ama bunlara sadece “ortalığı dağıtmanın 101 yolu” ya da “korkmadan kavgalara dalmanın el kitabı” gibi yaklaşmak çok yanlış olur. Ruhani insanlar olan Uzakdoğulular, bu dövüş sanatlarının esas amacının olayın felsefesini kapmak olduğunu söyleyip duruyorlar. Biz desek ki “felsefi olaylara hiç girmeden dövüşmenin, kendini korumanın ve bu esnada bir de spor yapıyor olduğumuz için bomba kıvamında insanlar olmanın bir yolu yok mu?”, o zaman alacağımız cevap belli: Kick boks. Kick boks da diğer önemli dövüş sporları gibi Uzakdoğu’dan çıkma ama kendisi gerçek bir melez. Japon bir dövüşçünün, Çin sporu karateyi Tayland sporu Muay Thai ile birleştirmesiyle yaratılıyor. Kick boksun ne mistik bir yanı var ne de tapınaklara uzanan bir tarihi. Bugünkü popülerliğini kazanması Amerika’da düzenlenen maçların çektiği ilgi sayesinde oluyor.
Kick Box hakkındaKick boksun esas olayı çok sert bir spor olması. Her ne kadar püf noktaları olsa da, öyle kibarca iki hamleyle bitmiyor kapışma. Tekniğe olduğu kadar güce de ihtiyacınız var. Bu da demek oluyor ki eğer ufak tefek ya da zayıfsanız, kick boksa başladığınızda ilk iş olarak güçlü ve kaslı bir insan olmak için çalışacaksınız. Hem yumruk hem de tekmelerin kullanılması ve bunun kafa göz kıracak şekilde yapılması kick boksun doğasında var. Tabii ki burada da önlem olarak eldiven, kask, dişlik gibi malzemeler kullanılıyor. Dirseklerin ve dizlerin kullanılması ise yasaklar arasında. IPB ImageDiğer dövüş sporlarında da olduğu gibi, kick boksda da yükselmenin yolu kuşaklardan geçiyor. Yedi kuşak var: Beyaz, sarı, yeşil, mavi, turuncu, açık kahverengi ve koyu kahverengi. Yeni başlayan sporcular beyaz kuşağa sahip oluyorlar ve ufuktaki koyu kahverengi kuşağa ulaşmak için çabalıyorlar. Kuşakları değiştirmek için sınava giriliyor, her sınav arasında da en az üç ay olması gerekli. Eğer koyu kahverengi kuşağı da belinize dolamayı başardıysanız, sırada siyah kuşak var ve bundan sonra “dan” derecelerinde yükseliyorsunuz ki onlar da 10 dereceden oluşuyor. Ama işin bu noktasında devreye değişen bekleme süreleri ve yaş sınırları giriyor. 1. dan derecesini almak için en az 16 yaşında olmanız ve koyu kahverengi kuşağı almanızın üzerinden en az 1 yıl geçmiş olması lazım. 10. dan derecesini almak için ise en az 57 yaşında olmanız gerekiyor, bu da herhalde kick boksda yükselmenin zorluğu hakkında bir fikir veriyordur.Dikkat etmeniz gereken en önemli noktalardan biri bu işi gerçekten çok iyi bilen insanlardan öğrenmeniz. Yoksa dövüşmeyi öğreneceğim derken eliniz kolunuz sargılar içinde gezmeye hiç gerek yok.

Jiu Jitsu Hakkında


Jiu-Jitsu
Feodal Japonya’da bunun gibi savunma sanatlarının ‘Yawara’, ‘daito-ryu’, ‘katori-ryu’ veya ‘takeno-uchi-ryu’ öncüleri vardı. Jiu-Jitsu ismi Tokugava Ära’dan itibaren anılmaya başlandı. Çinli Tsin-Gembin 1660 yılında Japonya’ya geldi ve daha sonra Jiu-Jitsu olarak anılacak olan savunma sanatını öğretmeye başladı. Japon hekim A. Yoshitoki Çin’de silahsız mücadele sanatını öğrendi ve anladı ki, tekniklerin etkili yapılabilmesi için hatırı sayılır bir vücut gücüne sahip olmak gerekir. Bir kış günü Japonya’ya döndüğünde, yoğun kar yağışı altında bir çam ve bir sögüt ağacı gördü. Çam ağacının hareketsiz dalları kar yükünün altında kırılırken, söğüt dallarını yumuşakça eğiyor ve yükün altından zarar görmeden kalkıyordu. Bu olay hekimi çok etkiledi ve Yoshitokisan’in aklına; daha az güç kullanılarak, hareketleri yumuşatılarak kazanılan bir dövüş sistemini geliştirmek geldi.
Bu müsahededen sonra Tsukushi’deki Tennango Tapınağı’na döndü ve orada kendi Anatomi bilgilerinden de yararlanarak 103 yakalama hareketi ortaya çıkardı. Onun sistemi ‘Yoshin-ryu’ (Söğütkalbi Okulu ) olarak adlandırıldı.
Japon savunma sanatı 20. yüzyılda ‘Jiu-Jitsu’ adı altında dünyaca üne kavuştu. ‘Jiu’ yumuşak, ince, mülayim, ‘Jitsu’ sanat anlamına gelir. Jiu-Jitsu bir saldırının, anatomik bilgi ve fizikteki kaldıraç sistemi prensibi kullanilarak bertaraf edilmesi ilkesini içerir.
Jiu-Jitsu, 1905’te Erich Rahn tarafından Almanya’ya getirildi. Rahn 1906’da Berlin’de ilk Jiu-Jitsu okuluna açti.(Bu okul hala faaliyettedir!)
1950 yılında iki Japon kruvazörü bir donanma ziyareti için Kiel şehrine geldi. Bu fırsat Jiu-Jitsu savunma sanatını ileriye götürdü. Zamanın Keiser’i II. Wilhelm müttefiklerinin sanatlarından etkilenip, Berlin’deki askeri spor okulu için bir Jiu-Jitsu hocasi istihdam edilmesini emretti.
1922’de Alfred Rhode ve Max Hoppe hocaları Erich Rahn’in insiyatifi ile Frankfurt/Main ve Berlin’de ilk Jiu-Jitsu klüplerini kurdular. 1924’te ‘Reichverband für Jiu-Jitsu” Jiu-Jitsu imparatorluk federasyonu. İlk ferdi şampiyona (daha önce de karşılaşmalar yapılıyor idi.) 1926’da Köln’de yapıldı. 1930’a geldiğimizde Almanya’da yüzün üzerinde çalışma yeri vardi.
Jiu-Jitsu bugün harp halinde (veya acil durumda) nasıl hareket edileceğini öğreten müsabakasız ruh ve vücut idmanıdir. Jiu-Jitsu’da atış , kırış ve ‘rakibi’ bir yerden bir yere nakletme teknikleri çalışılır. Bunun dışında Anatomik noktalara uygulanan atemi adi verilen vuruş teknikleri de mevcuttur.
Modern Jiu-Jitsu kişiye kendini savunma yanında sabır, karşısındaki kişiye davranışta incelik ve harp halinde (veya acil durumlarda ) gerekli olan kendine güveni temin eder. Klasik Jiu-Jitsu’dan 19. yüzyılın sonlarında bir müsabaka sporu olan Ju-do doğmustur.

Capoeira Hakkında


Capoeira Hakkında
Capoeira Brezilya’ya özgü, Afrika kökenli bir dövüş sporudur. Ayrıca Brezilya Portekizce’sinde büyük ormanlarda küçük ağaçsız alanlara denir. Capoeira sporunun ismi de buradan gelir. Afrika’dan getirilen köleler Avrupa kökenli sahiplerine karşı büyük çaplı bir isyan çıkarmaya niyetlenir. Geliştirdikleri bu dövüş sanatını müzik eşliğinde, yerel bir dansmış gibi yaparak sahiplerinin isyana dair şüphe edinmemeleri amaçlanmıştır. İsyancı köleler gruplar halinde kaçar ve orman içlerindeki capoeira‘larda pusu kurar. Capoeira‘da birçok hareket el üzerinde durularak yapılır. Bunun sebebi at üzerinde iz süren sahiplerini tekme ile attan düşürebilmektir.
Angola ve Regionel olmak üzere iki genel tarzı vardır. Angola daha yavaş bir ritimle yere yakın oynanır. Amaç kurnazlık ve çeviklikle rakibi alt etmektir. İlk Capoeira örneklerine daha yakın olduğu varsayılır. Regionel daha canlı bir ritimle, daha ayakta ve bol akrobasili bir oyundur. Bu tarz oyun yeri gelince oldukça hırçınlaşabilir. Bunların dışında berimbau’dan çıkan belli ritimlere göre oynanan oyunlar vardır; banguela, iuna ve muidinho gibi… Regionel, Mestre Bimba tarafından yaratılmıştır. Mestre Bimba’nın halen yaşamakta olan ilk öğrencileri ders vermeye devam etmektedir. Özellikle ilk öğrencilerin beyaz olması, Mestre Bimba’nın Capoeira‘nın bir siyah sporu olarak yasa dışılık ve ırkçılıktan kurtulmasını sağlamak içindir. Bu öğrencilerden Mestre Accordeon’un San Francisco, Kaliforniya ve Mestre Suassuna’nın Bahia, Brezilya’da akademileri bulunmaktadır.
Brezilya’da kölelerin özgürlüğünü kazanmalarından sonra genelde bir fakir sporu olan Capoeira yavaş yavaş yeraltına inmeye başlamış ve zamanla çetelerin bir numaralı silahı haline gelmiştir. Daha sonra özellikle Mestre Bimba’nın ve ondan sonra gelen öğrencilerinin çabalarıyla Capoeira hem Brezilya’da hem de dünyanın dört bir yanında daha da yaygınlaşmış ve yasadışı nitelemelerden sıyrılmayı başarmıştır. Tabii Capoeira hakkında farklı kaynaklardan farklı bilgiler elde edilmektedir. Genel olarak kayıtlı olmayan bu bilgiler, Capoeira‘nın ustalarının öğrencilere anlattığı hikayelerden ve oyun sırasında söylenen şarkılardan gelir. Bu nedenle çelişkiler ve eksiklikler olması doğaldır.
Capoeira’da Seviyeler ve İlgili Terimler
Capoeirista: Capoeira yapan kişi.
Mestre: Capoeira‘da ulaşılan en yüksek mertebe. Mestre Acordeon ve Suassuna gibi büyük mestrelere Grand Mestre de denmektedir.Contra Mestre ya da Mestrando: Okuluna göre ismi değişen bu seviye mestrenin bir altındaki derecedir ve mestreden sonraki en önemli mertebedir.
Professor(a): Contra Mestre/Mestrando’dan sonraki hocalık seviyesidir. Eğer eğitmen bayansa sonuna ‘a’ eklenir. Bunun nedeni Latin kökenli bir dil olan Portekizce’nin nesne ve öznelere cinsiyet vermesi, fiileri buna göre çekmesidir.
Instrutor(a): İlk hocalık seviyesidir. Yine eğer eğitmen bayansa ismin sonuna ‘a’ eklenir.
Graduad(o)(a): Eğitimini tamamlamış öğrencilere verilen isimdir. Bu öğrenciler asistan olarak ders verebilirler. Öğrenci bayansa graduada, erkekse graduado kullanılır.
Estagiero: Bazı okullarda geçiş süreci için öğrenciye bu stajyer ismi verilir. Öğrenci hazır olduğunda genellikle graduad(o)(a) olur.
Formad(o)(a): Batizadoya katılmış ve okula dahil olmuş öğrencilere denir. Mezun, yani graduad(o)(a) olana kadar her öğrenci formadodur. Yine sonundaki harf öğrencinin cinsiyetine göre değişir.
Batizado: Kelime anlamı vaftiz olan bu seremoni, Capoeira‘da öğrencilerin okula alınması ve ilk corda(o)larını aldıkları büyük bir festivaldir. Genelde batizadolarda yeni öğrenciler corda(o) alırken, eski öğrencilerin de seviyeleri yükselir. Bunların gerçekleşmesi için öğrencinin genellikle yılda bir kez yapılan bu etkinliğe katılması gereklidir. Aksi takdirde seviye değişimleri ya da okula dahil olma işlemi gerçekleşmez. Bu törenler Capoeira‘nın Afrika kökenlerinin temsilidir.
Corda(o): Öğrencilerin seviyelerini gösteren bir çeşit kemer sistemidir. Bazı okullar corda, bazıları cordao kullanmaktadır. Corda genellikle fabrika yapımı, aslen kirli beyaz olan ve daha sonradan Mestre tarafından seviye renklerine boyanan bir kemerdir. Cordao ise farklı renklerde iplerin alınıp öğrenciler tarafında örülmesiyle hazırlanan bir kemer çeşididir. Okuluna göre değişen kemer sistemlerinin renkleri de genel olarak iki grupta toplanabilir. Bir sistemde Brezilya bayrağının renkleri kullanılırken, diğer sistemde içinde sarı, turuncu, kırmızı, mor gibi her biri farklı anlam ifade eden bir renk çeşitlemesi bulunur. Bu durumda farklı okullarda seviyelerin gösterilmesinde bir standart bulunmamaktadır. Örneğin Mestre seviyesi bazı okullarda beyazken, bazı okullarda kırmızı ya da siyah olabilir.
Capoeira’da Kullanılan Müzik Aletleri
Capoeira müziğini yapan gruba Bataria denmektedir. Genelde batariada şu aletler bulunur:
Berimbau: (Birimbau diye okunur) Capoeira‘da kullanılan en önemli müzik aletidir. Kökleri Afrika’ya kadar dayanmaktadır. Eski zamanlarda Capoeirista’ların (Capoeira yapan kişi) Berimbau’nun ucuna jilet, bıçak gibi keskin aletler yerleştirerek silah olarak da kullandıkları söylenir. Capoeira aslında çok basit bir formata dayanan ama oldukça farklı tınılar elde edebilen bir alettir. Ayrıca farklı tonlarıve görevleri olan berimbau’lar vardır. Berimbau altı parçadan oluşur. Bunlar:
Verga: Berimbau’nun “sopa” kısmıdır. Bambu, rotan gibi çok yumuşak olmayan, eğilme kapasitesi olan ama kolay kırılmayan ağaçlardan yapılır. Genelde bir metre civarında bir uzunlukta olur.
Arame: Bu aslında basit bir çelik teldir. Brezilya’lı capoeirista’lar bunu eski kamyon lastiklerinin içlerinden çıkarırlar. Bu tel daha sonra zımbalanarak temizlenir, ucuna atılan bir düğümle verga’ya bağlanarak yukarıdan gerilir. Böylece berimbau’yu akor yapmış olursunuz.
Cabaça: (Kabasa diye okunur) Bu parça bildiğimiz kabağın kurutulup içinin oyulmasıyla yapılır. Arkasına açılan iki deliğe bağlanan bir iple berimbau’ya eklenir.
Dobrao: Dobrao metal bir para olabileceği gibi deniz kenarında bulunan, elinizin rahat edeceği büyüklükte bir taş da olabilir. Bu parça berimbau çalınırken arameye değer ve bu şekilde “nota” oluşturur.
Caxixi: (Kaşişi diye okunur) Caxixi sepet gibi örülen sonra içine koyulan bilimum fasulye, boncuk gibi şeylerle sallanarak müziğe ses katan bir parçadır.
Baqueta: (Baketa diye okunur) Yine rotan, bambu gibi ağaçların arta kalan, daha ince parçalarından yontularak yapılan bu parça bir çeşit bagettir ve arameye vurularak berimbau’nun asıl sesini verir.
Aslında fakir Brezilya halkının sokaktan toplayıp yapabilecekleri kadar basit tutulan bu müzik aletini, her öğrencinin kendisinin yapması adettendir ve capoeira eğitiminin bir parçasıdır.
Atabaque: (Atabak ya da atabake şeklinde okunur.) Brezilya’lı Afrika’lılara özgü ve elle çalınan bir davuldur. Deri kısmı genelde manda derisinden yapılır, dekorasyon olarak da çoğunlukla tüylü bırakılmaktadır. Capoeira‘nın genel ritmini sağlamak için kullanılır. Ayrıca maculele, samba de roda ve afoxe danslarında da kullanılır.
Pandeiro: Genel anlamda Türk tefini andıran bu müzik aletinin teften en büyük farkı zillerinin daha büyük olması, daha ağır bir metalden yapılması ve tınlamayı en aza indirmek için zillerinin dışa dönük değil, içe dönük olmasıdır.
Agogo: Tahta, plastik ya da demirden olan agogo bir sopa aracılığıyla çalınan en temel ritim aletlerinden biridir. Eğer demirden yapılırsa ziller grubuna girebilir.

Aikido Hakkında


Aikido Tarihçesi
Aikido, Morihei Ueshiba (1883-1969) tarafından geliştirilmiş bir Japon savaş sanatıdır. O'Sensei Ueshiba, yaklaşık 900 yıllık Daito Ryu Aikijutsu tekniklerini, kendi aydınlanma yolunda kazandığı anlayışıyla yoğurarak farklı bir savaş sanatı olan bugünkü Aikido formunu ortaya koymuştur.


Aikido Japonya'da 20. yy'ın ilk yarısında doğmuş ve geliştirilmiştir. Ueshiba 19.yy sonlarında küçük bir kasabada doğmuş, çok küçük yaşlardan itibaren Budo'ya ilgi duymaya başlamıştır.
Budo'yu öğrenmek amacıyla tüm ülkeyi karış karış dolaşmış, devrin en büyük ustaları ile ilişki kurup onların öğrencisi olmuştur.
Savaş sanatlarının tamamını kısa sürede öğrenmiş ve ustalık mertebesine ulaşmıştır.
Özellikle KITO ve DAİTO RYU AİKİJUTSU sanatları ile ülkenin kılıç geleneğini sürdüren YANGU ailesi ustalarından öğrendiği KENDO (kılıç sanatı) son derece ilgisini çekmiş ve bu dallarda yoğunlaşmıştır. Judo'nun doğuşuna da tanık olmuş, gelişmesine çok katkıda bulunmuştur.
Ancak bu genç adam her Budo dalında uzmanlaşmasına rağmen sürekli bir eksiklik duygusu içerisindeydi ve bu çalışmalardan tatmin olmamaktaydı.
Sonunda kendini felsefeye ve daha sonraları dine verdi ve bir gün gerçeğe, aradığı noktaya ulaştı. Sevgi ve uyum, barış ve şefkatin "yol" u Aikido böylece doğmuştu. Tamamen yeni olan bu öğreti, savaşlara karşı doğayı ve yaratıcının tüm varlıklarını korumaya yönelik, doğayla, evrenle bir bütün olma sanatıydı ve Budo'nun tamamının üzerinde yer almaktaydı.
Aikido çok kısa zaman içinde tüm Japonya'da duyuldu ve yaygınlaştı. Şu sıralar Japonya'da 1300'e yakın üniversitede ders ve bir spor branşı olarak okutulmaktadır.

1. Dünya savaşında dahi yayılma hızı düşmeyen Aikido, savaştan sonra yakınlaşan Japonya-ABD ilişkileri ile ABD'ye, oradan da Avrupa sıçramıştır.
Batıda Aikido barışçıl ruhu, oryantal felsefesi ve bitmek tükenmek bilmeyen estetik teknikleri ve doğal egzersiz yöntemleriyle özellikle entelektüel kesimce ilgi görmüş ve hemen hemen tüm Avrupa ve Güney Doğu Asya ülkelerinde aynı hızla yayılmaya başlamıştır.
Boyutları sadece düşmanı öldürmenin ötesine ulaşmış ve bir çok öğeyi kucaklayarak günlük yaşama dönüşmüştür. Ölüm yollarından yaşam yollarına doğru geçiş yapmıştır.
Gelişimi O'Sensei Morihei Ueshiba'nın (1969) ölümünden etkilenmeksizin sürmüş ve sürecektir. Pek çok dünya ülkelerinde 7'den 70'e kadın, erkek ve de çocuklar tarafından yapılmaktadır.


Genel Bilgi
Şu anlaşılmalıdır ki Aikido; kendini savunmanın ve taktik bilimi olmanın ötesinde bireyin tam entegre bir insan olarak ortaya çıkabilmesi için ruhu mükemmelleştirmenin, vücudu ve aklı güçlendirmenin, bireyin fiziksel ve zihinsel gücünü birleştirmenin yoludur.
Aikido bükme ve fırlatma tekniklerinin kullanılması ve saldırganın gücünü ve hamlelerini ona karşı kullanılmayı amaçlaması bakımından, bir çok dövüş sanatından ayrılır.
Ayrıca hasmın bizi tutmasına, sarsmasına, itmesine, vurmasına izin vermeden onu ekarte edebilecek şekilde savunmayı ve tekrarlanan ataklara cevap verebilmeyi amaçlar ve uygulamaya sokar. Bu sistemde ayrıca yaşamsal sinir merkezlerine baskı yapmak ta yer alır.
Aikido tekniklerinin bir çoğu öldürücü olabilir. Aikido'da hasmın üzerinde üstünlük sağlamak için kişinin özellikle eksiksiz bir zihinsel sakinliğe ulaşmasının ve kendi bedeni üzerinde denetim kurmasının önemi vurgulanır. Daha başka Doğu savaş sanatlarında olduğu gibi, disiplini ve saygıyı geliştirmek aikido eğitiminin ayrılmaz bir parçasını oluşturur.
Aikido'da uygulanan ana oyunlar aşağı yukarı 14.yy da büyük bir olasılıkla Japonya'da ortaya çıkmıştır. 20yy. başlarında bunlar Japon dövüş sanatları ustası MORİHEİ UESHİBA nın çabalarıyla, bugünkü biçimine dönüştürüp sistemleştirmiştir.
Aikido'da saldırı hamleleri yer almaz. M. UESHİBA'nın öğrettiği biçimiyle Aikido o kadar kendini korumaya yöneliktir ki, öğrenciler kendi aralarında bile karşılaşma yapamazlar. Çünkü saldırı aikidonun felsefesine aykırıydı.
Aikido Japonca üç heceden oluşur. Aİ-harmoni, (uyumlu hareket etme) Kİ-ruh, düşünce, akıl evrensel enerji ve DO-yol. O halde Aikido evrensel enerji ile uyumun yolu, başka bir bakış açısı ile Aikido, saldırganın sizi sarsmasına ya da vuruşuna başlamasına imkan vermeden uygulanan savunma sanatıdır. Aslında ideal olan da; saldırı tamamen uygulanmadan nötralize edecek şekilde saldırganın duruşuna ve hareketlerine duyarlı olmaktır.
O'SENSEİ MORİHEİ UESHİBA'nın da anlattığı gibi dövüş ve savaş bizi kesinlikle mahvedebilir, şimdi bizim ihtiyacımız olan çekişme değil, uyum ve teknikleridir. İstenilen savaş sanatı değil barış sanatıdır.Aikido'nun nihai hedefi kişisel transformasyondur. Amaç; herhangi bir problemi çözebilmek için içlerindeki büyülerini ve yeteneklerini total olarak ortaya getirebilen entegre insanları yaratabilmektir.
Aikido her alanda insanın içinde bulunan potansiyelini dışarıya çıkartmasına yardım eden içsel bir olgudur. Aikido'da belli bir yaş, cinsiyet ya da fiziksel güç sınırı ya da gereksinimi yoktur. Her yaşta bayan, erkek ve çocuklar yapabilir.
Dövüş sanatları dünyasının dışındaki gerçek hayata da uyabilme potansiyeli çok büyüktür. Çünkü ulaşılacak yer; kendini keşfetmek, ruhu ve zihinsel gücü vücut ile harmonize etmektir. Esneklik ve kas gelişiminin artışı eğitimin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkacaktır.
MORİHEİ UESHİBA, barış sanatını akıl ve beden disiplinini sağlayan saldırganlığı dindiren, arkadaşlığı, aşkı, zekayı ve korkusuzluğu besleyen ve büyüten bir sanat olarak öğretmiştir.ları kabuğunu kırarak onu ; yaşamın kendisine ve tüm gerçekliğe açtı. Bu anlayış ve çalışmalar ilk kez 1941'de "Yaşam ile uyumlu olma yolu" anlamına gelen Aikido adı ile kullanılmaya başlandı.

Bruce Lee Hakkında Bilinmeyenler


1. Ailesi, ölü doğan ilk erkek çocuklarından sonra, kötü ruhların ailedeki erkeklere dadandığına kanaat getirip bu yeni doğan oğullarını bir kız ismi olan "Minik Anka" (Little Phoenix) adıyla çağırmışlar. Bruce ismini çocuğa veren doğduğu hastanedeki bir hemşire olmuş. Bruce Lee Amerika'da doğmuş.
2. Bruce Lee'nin anne tarafından büyük babası yarı Almanmış.
3. Bruce Lee giriştiği hiçbir kavgayı kaybetmemiş.
4. Bruce Lee oldukça kötü bir öğrenciymiş.
5. Bruce Lee 1958'de Honk Kong cha cha şampiyonu olabilecek kadar iyi bir dansçı ve aynı yıl boks şampiyonu olabilecek kadar da iyi bir boksörmüş.
6. Bruce Lee üniversitede felsefe okumuş.
7. Bruce Lee'ye meydan okuduğunuzu göstermek için karşısına geçip ayağınızı yere vurmanız gerekirmiş. Bu hatayı yapan insanların sayısı hiç de o kadar az değilmiş. Ancak bu meydan okumalar hep aynı şekilde sonlanırmış, bkz. madde 3
8. Bruce Lee tahmin edilenden çok daha güçlü ve hızlıymış. Bu iki özelliğinin birleşimi olan "one inch punch" isimli bir yumruk bile geliştirmiş.
9. Bruce Lee son filminin çekimleri sırasında öldüğü için yapımcılar filmi bitirebilmek için senaryoda değişikliğe gidip, gerçek cenazesinden bir takım görüntüler kullanıp filme eklemişler.

Jeet Kune Do Hakkında


Bruce Lee & Jeet Kune do
Bruce Lee’nin hayatı
San Francisco da doğa asıl adı LEE JUN,olan Bruce Lee ye amerikan ismini doğumunda hazır bulunan doktor verdi.babası Lee hoi chuen,Çin operasında oyuncuydu. Bruce Lee doğumundan sonra LEE HOİ CHUEN ve ailesi Hong Kong’daki evleri döndüler. Ve buruda Bruce Lee 19 yaşına kadar yaşadı. Lee nin dövüş sanatlarına ilgisi muhteşemdi.bu yüzden bu spor lara küçük yaşta başladı. Sanatçı bir aileden gelmesinin verdiği etki ile,henüz 6 yaşındayken ORPHAN VE KID CHEUNG gibi rollerle hong Kong filmlerinde çocuk yıldız olarak ortaya çıktı. 6 yaşındayken bile
ilerideki hırçın,sert karakterini belli ediyordu.LEE sağda solda kung-fu tekniklerini bilinçsiz bir şekilde öğrenmeye başladıktan sonra,1954 de ünlü hoca YIP MAN’ının öğrencisi olarak WING CHUN sistemini çalışmaya karar verdi.ilerleyen zamanlarda da wıng chun sistemine birleşik boks çalışmalarını da eklemeye başladı.
Bruce Lee 1959 doğduğu yer olan Amerikaya gitmeye karar verir ve seattle’a ya yerleşir.burada Washington üniversitesinin felsefe bölümüne yazılır. Bir yandan okul devam ederken bir yandan da Amerikalılara çok ilginç gelen kung-fu sistemini paralı olarak öğretmeye başlar.bu amaçla kendi adını taşıyan JUN FAN KUNG-FU adında bir okul açar.bu spor okulu 1963 yılına kadar açık kaldı,yine bu yılda Amerikalı bir beyaz olan LİNDA EMERY ile tanışıp evlendiler.Lee dağa sonra OAKLAND’ DA arkadaşı ve öğrencisi olan James ile ikinci okulunu açtı.burada geniş bir kitleye Amerikalılara yabancı olan bu sanatın ne kadar geniş içerikli ve derin felsefeye sahip olduğunu ispatladı.
<> dogru 1 * jeet kune do daki bu onemli laf jeet kune do dan cok once soylenmisti biz ona taoizm diyoruz. lakin bunu dusunsel temel olarak alan bilinen tek dovus sanatidir jeet kune do temel aldigi icin onemlidir. yanlis 1 bir dovus sanatinin etudunu degil dovusun etudunu yapmaya calismaktayim hatta butun dovus sanatlarinin etudlerini yapabildigim kadar yapmaktayim cunku jeet kune do’nun temeli budur. parcalilik degil butunluk. “how can one respond to completeness with fragmentary pattern”.
yanlis 2 uzakdogu insaninin degil butun insanlarin dogu bati kuzey guney avrupa amerika brezilya japonya cin tayland demeden incelemeye calismali birini digerinden ustun tutmamalisin dunya bir butunse sen bunu uzakdogu insaninin yasayis bicimiyle aciklayamazsin butun insanligin yasayis bicimleriyle benzesen ve ayrilan yasayis tarzlariyla anlayabilirsin ancak boylece butun olan resme bakabilir ve ona tepki verebilirsin
“how can one respond to completeness with fragmentary pattern”. ayrica olay dusunsel dunya ve felsefe olunca sozluk okumak yerine sana tavsiye edecegim bir kitabi okusan iyi edersin hem gercek bilgi edinir hemde buyuk resme bakma olayina ilk adimini atmis olursun.
worlds greatest philosophers edited by robert l. arrington blackwell publishing icinde sokratesten lao tse zhu xi den marx’a kadar bircok filozofun dusunceleri amerika ingiltere cin basta olmak uzere universitelerin konu ile ilgili otorite kabul edilen profesorleri tarafindan yazilmis 5 ile 10 sayfa arasinda giris makalelerinin toplatilmis hali.
Jeet Kune Do Kung-Fu : Durduran yumruğun yolu anlamına gelir
Jeet : Kavrama, teşhis etme, tanımlama, ulaşma Kune : Stil, serbest vurus, “free contact” Do : “yol” anlamına gelir. Do, doğu sporlarının felsefi yönleridir. Bruce Lee Wing Chun ve diger Kung-Fu stillerinde görülen katı ve tutucu yönleri ve durusları cağa uygun olarak; teknikleri geliştirmek ve klasik Kung-Fu’dan kurtulmak için yeteneğe ve pratiğe uygun olarak reformize etti.
Kendisi Karate-DO, Taekwon-Do, Shorinji Kempo, Tayland Boksu, Kobudo, Çin Boksu, Judo, Tai Chi Chuan ve batı tipi boks olmak üzere bir çok stilde çalıştı ve bunları kombine etti.
Meditasyon, yoga, gerçek trans ve akupressur yapmakla birlikte insanIn anatomisini , psikolojik ve sosyolojik bütün etkenleri iyi tanıyıp üstün olmayı, güzel yaşamayı, kendisiyle barışık olmayı, doğanın zor koşulları ve sosyal çevreyle uyum içinde bulunmayı, insanın ruhsal ve fiziksel bir bütün olarak bir yaşam biçimi olması yönünde modernize etti.
“Self Defens” kendini savunma ve hiçbir kurala bağlı olmaksızın kolayca hareket etme,dövüsme,savaşma, hücum. Devamlı değişen teknikler, dönüşler, denge, danssal düzenlemeler; bir sistem ve sanat kompleksi olan Jeet Kune Do, Bruce Lee ekolüdür.
TURKIYE JEET KUNE DO KUNG-FU ASSOCIATION Sifu MUSTAFA KOKSAL
BRUCE LEE Film başladığında sesler bir anda kesildi. Çoğunluğunu ergenlik çağındaki çocuklarla bıçkın delikanlıların oluşturduğu sinema seyircisi açısından çok nadir rastlanan bir durumdu bu.
Jenerikte ENTER THE DRAGON yazısı belirdi ama aralarında benim de bulunduğum seyirciler EJDERİN ÜÇ FEDAİSİ filmini seyretmeye hazırlanıyorlardı. 1981 ilkbaharı, Kütahya’da Hülya sinemasındayım. (Binası hala duruyor ama sinema çoktan kapanmış) Bruce Lee’nin daha önceki üç filmini de seyretmiştim. Bu dördüncüsünün öncekilerden daha iyi olduğunu zaten hissetmiştim, nasıl kaçırırım?
Aradan yirmi küsur yıl geçmiş! Hala gözümün önünde: Bruce Lee filmin başlarında genç Kung Fu öğrencisinin omzuna elini atmış ve öteki kolunu havaya kaldırıp parmağıyla gökyüzünü göstererek “Ayı parmakla gösterdiğin zaman ona dokunduğunu hissetmezsen, bu yaptığın anlamsız bir hareket olur yalnızca..” diyordu.
“Bir işi yaparken ne yaptığının farkında ol, hayalgücünü harekete geçir ve o işi tam anlamıyla hissederek, hakkını vererek yap!” anlamına gelen ilk ve tek Kung Fu dersimi hala hatırlarım.
Hocanın adı Bruce Lee olunca unutmak mümkün mü? Filmi seyretmiş olanlar bilirler, en sonunda aynalarla dolu bir odada Bruce Lee kötü adamla son ve ölümüne bir dövüş çıkarır.
Kötü adam o odaya doğru kaçarken arkadan başka bir seyirci arkadaş ağzından kaçırdı “Şimdi bir odaya girecekler, orası ayna dolu..”
Yanındaki seyirci buna çıkıştı hemen “Sen madem filmi görmüşsün bir daha niye geldin ki oğlum?”
Cevap hazır “Çok güzel film olduğu için geldik oğlum!” O filmin 1973 yılı yapımı olduğunu ve Hong Kong’da ilk gösterime girmeden kısa bir süre önce Bruce Lee’nin garip bir şekilde öldüğünü henüz bilmiyordum. (Demek ki biz o filmi seyrederken film zaten sekiz yıllıkmış. Ve Kütahya’ya YENİ gelmişti. Ne günlermiş be!)
Bruce Lee biz yeniyetmeler arasında bir efsaneydi! Onun adına epik destan yazan bir arkadaşım bile vardı. (Tematik olarak kötüydü belki ama kafiye örgüsü müthişti ve şiirselliğine diyecek yoktu.) Bir diğer arkadaşım ciddi ciddi “Valla oğlum, on sekizini doldurunca gideceksin o Çin’e.. Bir okula kapılanıp artık kaç seneyse iyice bir öğrenmek lazım şu işleri..” diyordu. Diğer bir arkadaş cevap yetiştiriyor “Biz geç kaldık.
Bunlar daha yedi sekiz yaşlarında başlıyorlar da böyle oluyorlar.”
Bruce Lee, asıl adıyla Lee Jun Fan, 27 Kasım 1940'ta San Francisco’da doğdu. (Bu da onu Yay burcu yapar, ama Çin takvimine göre o yıl Ejder Yılı’ydı) Aktör olan babası Lee Hoi Chuen, ‘Kanton Opera Kumpanyası’yla Amerika turnesine hamile eşini de götürdüğü için Bruce Lee Amerika’da doğdu ama aile Hong Kong’luydu.
Nitekim 1941 başlarında Hong Kong’a döndüler. Çocukluğundan başlayarak Bruce Lee pek çok filmde rol aldı ama bunların hemen hepsi de sadece Uzak Doğu’da gösterime giren filmler oldu. İlk gençlik yıllarında sokak çetelerine de bulaşıp kavgalara karışan dostumuz yirmi üç yaşında “Dayak yemekten bıktım artık” diyerek Kung Fu öğrenmeye başladı.
1954'te çaça dersleri de alıp 1958'de Hong Kong’ta Çaça Dans yarışmasını kazandı. 1958 tarihinde ‘Öksüz’ adlı bir filmde önemli bir rolü vardı. Bu filmin bir diğer özelliği Bruce Lee’nin dövüş yapmadığı TEK FİLM olmasıdır. Gene 1958'de Hong Kong boks şampiyonasına katıldı ve üç yıldır şampiyon olan Gary Elms’i yendi.
(Bildiğimiz boks, Kickboxing değil yani) 1959'da Amerika’ya geldi. Geçinmek için yaptığı bir sürü acayip işin yanında Uzak Doğu dövüş dersleri de vermeye başladı. Bu süreçte bazı Uzak Doğulular tarafından “Bizim gizli sırlarımızı Batılılara öğretiyor” diye eleştirildiği söylenir.
1961'de Washington Üniversitesi Felsefe Bölümü’ne girdi ve üniversiteyi bitirerek lisans diplomasını almayı başardı. Hong Kong ve Amerika arasında geçen hayatında kavgalar, skandallar eksik olmadı. Film yapmak ve dövüş dersleri vermekten başka, Amerika’da televizyon dizilerinde oynadı, talk-show’lara çıktı.
Jeet Kune Do adlı dövüş ve felsefe sistemini gelişirdi. 33 yaşındayken garip bir şekilde öldü. Ölümü üzerine pek çok hikaye anlatılır. Bilinen şu ki: 20 Temmuz 1973 akşamı eşiyle dışarı çıkmak üzerelerken Bruce Lee kendisini yorgun hissettiğini söylemiş ve eşinin verdiği uyku ilacını alarak ‘biraz dinlenmek üzere’ yatağa uzanmış.
Bir daha uyandırılamamış. Eşi durumu farkedip ambulans çağırdığında Bruce Lee hala yaşıyordu. Hastaneye ulaştırıldıktan kısa bir süre sonra ‘beyin ödemi’ nedeniyle öldüğü açıklandı. Fiziksel durumu çok iyi olarak bilinen Bruce Lee’nin 33 yaşında birden ölüvermesi hayranlarını kuşkulara yöneltti. Ölümünün ‘doğal sebeplerden kaynaklanmadığı’ iddia edildi.
Kimisi bunu ‘evinde Feng Shui’nin yanlış uygulanması neticesinde kötü ruhların marifeti’ olarak yorumlarken, kimisi eşinin ona verdiği uyku ilacını ölüm sebebi olarak gördü.
(Kütahya’daki arkadaşlarımdan duyduğum hikaye ise, ‘dövüş sırlarını Batılılara vermesi nedeniyle’ Çin mafyası tarafından öldürüldüğü yolundaydı) Öldüğü sırada Enter the Dragon filmi henüz tamamlanmıştı ve gösterime girmesine bir kaç gün kalmıştı.
‘Ölüm Oyunu’ filmi ise o sırada henüz tamamlanmamıştı. O film sonradan dublör kullanılarak ve Bruce Lee’nin senaryo üzerindeki son fikirleri hayata geçirilmeden bitirildi. Dolayısıyla ‘Ölüm Oyunu’ filmini ben tam bir Bruce Lee filmi saymam! Bruce Lee’nin oğlu Brandon Lee de 3 Nisan 1993'te ‘The Crow’ filminin çekimleri sırasında kaza kurşunuyla öldüğünde yalnızca 28 yaşındaydı.
Gel de ‘karanlık ve mistik’ bazı güçlerin işin içinde olabileceğini düşünme! Baba Bruce Lee ve oğlu Brandon, Seattle’da Lake View mezarlığında yanyana yatıyorlar. Biz geride kalanlar ise çocukluk anıları, sinema, felsefe, hayat ve ölüm hakkında konuşmaya devam ediyoruz işte.

Yüzyılın Dövüşçüsü Bruce Lee
Beden dili hakkında paylaşılacak çok şey olduğu kesin. Bunlardan biri de beden dilimizin içine doğmak, sezmek, altıncı his gibi duyguları bize yaşatmasıdır. Hiç gözünüzün tutmadığı biri oldu mu? Neden düşündünüz mü? Yoksa vücut hareketlerinden birinden mi şüphelendiniz? Ya da imaj danışmanlarının sıkça sözünü ettiği ilk 30 saniyedeki olumlu izlenimi oluşturma konusunda yetersiz mi kaldı? Sebebi ne olursa olsun kıymetli dostum ve üstadım Melih Arat’tan öğrendiğim gibi beden dilini iyi anlamak bize öngörülerimizde daha yüksek doğruluk elde etme imkanını verir. O bunu hep yapıyor! Uzakdoğu sporlarında kuşak atlama sınavlarında yeterlilik için çok önem verilen bir unsur vardır:
Bakışlar… Sebebi basit, bakışlar öğrencinin kendine ne kadar güvendiğinin en önemli göstergesi.
Birçok karşılaşmada sadece bakışlardan kimin galip geleceğini söylemek mümkündür. Bruce Lee’nin yüzyılın dövüşçüsü olduğu kabul edilir, gerek kendi geliştirdiği stili Jeet Kune Do gerekse Kung Fu’daki ustalığı nedeniyle…
Bruce Lee’yi tanımıyorum, stilini de bilmiyorum ama size son bir tavsiyem var. Bruce Lee’nin resimlerinden birkaçına bakın ve karşılaştırmak için de bildiğiniz en iyi dövüş sporcularının resimlerini koyun yanına. Bakalım öngörüleriniz size kimin daha iyi olduğunu söyleyecek?!
Sözün Özü: Çok duyan mı bilir, çok gören mi?

FİLMLERİ
The Big Boss
Tipik düşük bütçeli vurdukırdılı bir filmdi.Bruce bu filmin batıda gösterilmesi konusunda çok istekliydi.Karizması ve dövüş yeteneği filmde kötü olan herşeyi kapatıp onu superstar seviyesine çıkardı….
The Chinese Connection
(Fist Of Fury) Öfke Yumruğu Big boss’un hasılat başarısından sonra daha başarılı filmler yapmak istedi.İşte bu filmde dövüş sahneleri kusursuz ve inanılmazdı……
Return Of The Dragon
(Way Of the Dragon)(Ejderin Dönüşü) Ejderin Dönüşü orjinal adı Ejderin Yolu olan film onun 3.üncü filmiydi.Komple bir Bruce Lee yapımıydı. O yazdı, o yönetti ve mekanları o seçti. Çinli bir yapımcı şirketi için Roma’da film yapmak oldukça zordu ama Bruce Lee’ye bu izin verildi.Filmde Amerikan sinemasının tanınmış artisti Chuck Norris’inde oynaması filme ulusalararası bir tat verdi.
Enter Dragon
(Ejderin Girişi) Ejderin girişi bütün zamanların dövüş filmleri arasında en mükemmel olanı olarak bilinir. Lee filmde nunchaku ve Filipin çift sopalrı kullanmış. Ondan sonra bu film ayrıca onun kendi sesinden İngilizce konuştuğu tek filmdir.
Game of Death
(Ölüm Oyunu) Onun başarısının son zirve filmi olacaktı ama bitiremedi. Öğrencilerini de filme katarak onlara olan minnettarlığı göstermek istedi. Dan Inosanto, Kareem Abdul-Jabbar bu filme renklilik katmıştır.
27 Kasım 1940 sabahında (Çin takvimine göre Ejder yılı) San Francisco’da doğdu. Annesi Grace ,ona bir Amerikan ismi vermeyi düşünmüyordu. Hastane çalışanlarından biri bu bebeğe Bruce demeye başladı bunun üzerine anneside bu ismi değiştirmeyip Bruce adını verdi.Bundan sonra adı Bruce Lee oldu. Ve bir efsane doğmuş oldu.
27 Kasım 1940 sabahında (Çin takvimine göre Ejder yılı) San Francisco’da doğdu. Annesi Grace ,ona bir Amerikan ismi vermeyi düşünmüyordu. Hastane çalışanlarından biri bu bebeğe Bruce demeye başladı bunun üzerine anneside bu ismi değiştirmeyip Bruce adını verdi.Bundan sonra adı Bruce Lee oldu. Ve bir efsane doğmuş oldu.Aile çok kısa bir süre sonra Hong Kong’a geri döndü.Bruce Hong Kong’da film kariyerine 8 yaşında başladı. Babasının son filminde yönetmen onu sette gördü ve onun o hali yönetmenin çok hoşuna gitti ve ona bir rol teklif etti.İşte bu Bruce’nin gelecekteki film kariyerinin başlangıcı oldu.
Bir sokak kavgasında küçük düşme korkusunu yenebilmek için dövüş sanatları eğitimine başladı.Bir delikanlı olarak sebepsiz yere bir sürü dövüşe katıldı. Ve Yip Mans Wing Chun(Güzel ilkbahar zamanı) eğitimleriyle efsane bir dövüş sanatçısı oldu. Korkuyla yaşayan sokak dövüşçüsü kalıbından kurtuldu. Zaman geçtikçe Bruce Lee büyüdü ve dövüş sanatlarına olan ilgisi daha da arttı.Genç enerji dolu ve rekabetçiydi. Kısa sürede Wing Chun’un temel kunfu derslerine girmeye başladı.
Çok zeki olduğu içinde bay Yip onu çok sevdi.Ve Wing Chun Kunfusunun bir sürü gizli tekniğini öğretti.Bruce Lee böylelikle Wing Chun Kunfusu’nun ustası haline geldi. Dansa inanılmaz derecede ilgi duyuyordu.14 yaşındayken dans etmenin çok eğlenceli olduğunu keşfetti.Bunun içinde zaten yetenekliydi. Dans etmek isteyenleri geri çevirmezdi.
Dans dengesi ve ayak hareketlerinin çoğu onun daha sonra dövüş stilinde etken olmuştur.En sevdiği dans olan Cha Cha dansında Hong Kong’ta şampiyonu bile seçildi.
19 yaşındayken sokak dövüşü ile gittikçe daha ilgili olmaya başladı. Böylece 1959'da ailesi onu liseyi bitirmek üzere Amerika’da arkadaşlarının yanına göndermeye karar verdiler.
Seattle’de otururken bir resturanın çatı katında garsonluk yaptığı sürece kalmasına izin verildi.Liseyi bitirip üniversiteye geçti.Washington Üniversitesine girdi ve geceleri restaurantta çalışmaya devam etti.
Birkaç ay sonra bu yaşam tarzının ona göre olmadığını keşfetti.Ve işinden ayrılıp Kung_fu öğretmeye başladı.22 yaşındayken Chinese Kung-Fu(kendini Korumanın Felsefi Sanatı) adlı kitabını yayınladı.
1964'te felsefe üzerine mastarını tamamlamadan Linda Emery adında sarışın hoş bir kızla evlenirdi. Kısa bir süre sonra California’ya taşındılar. 1965 yılında oğulları Brandon Lee doğdu.Bir kaç yıl sonra kızları Shannon doğdu.
Bruce Lee, Ed Parkers’la 1964 yılında ilk uluslararası çıkışını yaptı.Daha sonra Green Hornet adlı bir dizide oynamaya başladı. Bruce bunun kendisi için bir çıkış olacağını düşünürken dizi bir sezon sonra yayından kaldırıldı. Daha sonra James Garner’in oynadığı “Marlowe” adlı filmde küçük bir rol kaptı ve bir kaç bölümünde göründü.
Bu küçük rol kariyeri adına ona hiçbir fayda sağlamadı..Lee ondan sonra dövüş sanatları öğrencileri üzerine tasarlanmış 3 tane Knoons adlı okullardan açmaya karar verdi. İşte burada öğrencilerine gerçek Jeet Kune Do olmayı öğretti.
Steve Mrqueen, Karem Abdul Cabbar, James Caburn, Don İnosanto gibi tanınmış öğrencileri oldu. 1970'li yıllarda Hollywood ile Hong Kong arasında mekik dokumaya başladı. İnanılmaz teklifler alıyordu. Bu yıllarda sırtından çok ciddi rahatsızlandı.
Doktorları ona dövüş sanatlarını kesinlikle bırakmasını ve iyileşmesi için yataktan çıkmaması gerektiğini söylediler.Bu Bruce Lee’nin hayatında en kötü dönemlerinden biriydi. 6 ay boyunca sırtüstü yatakta kaldı. Ama beynini çalışmaktan alı koyamıyordu. Bu zaman diliminde Jeet Kune Do Tao adlı kitabı yazmaya başladı.Ama bitiremeden hayata veda etti.Kitabını ölümünden sonra karısı tamamladı.
20 Temmuz 1973'teki Bruce Lee’nin ölümünü çevreleyen koşullar Asya’da bir bilinmezlik fırtınası ve dünyanın her tarafında ölümüne dair bir sürü iddianın gezindiği bir trajedi olarak kaldı. Fiziksel sağlığının insanlar tarafından çok iyi olduğu biliniyordu. Ve ölüm sebebinin doğal sebeblerden olabileceği düşünülüyordu.
BETTY’NİN AÇIKLAMALARINI İZLEYİN
Taabii ki kimsenin gelecek felakete dair bir önsezisi yoktu.Betty’inde başrol oynayacağı “Game Of Death” adlı filmini bitirmek için yapımcısı Raymond Chow’la görüşmek üzere Betty’nin dairesine gitmişti.Raymond öğleden sonra akşam tekrar konuşmak üzere onlardan ayrıldı.
Başağrısından şikayet eden Bruce, Betty’i herzaman kendisininde kullandığı bir aspirin karışımı olan Equogesic verdi.Ondan sonra Bruce uzanmak üzere yatak odasına gitti.
Raymond akşam niçin gelmediklerini öğrenmek için onları aradığında Betty , Bruce’un uyuya kaldığını söyledi.Raymond Betty’nin dairesine gidip Bruce kaldırmayı çalıştı ama başaramadı. Panik olmaya başladılar.Ve Betty doktor çağırdı.Onu kurtarmak için yapılan birçok başarısız denemeden sonra ambulans çağırıldı.
BEYNİNDEKİ TÜMÖRDEN Mİ YOKSA …..
Küçük ejder Bruce hastaneye gittiğinde ölüydü.Acil müdahalede kalp ve solunuma müdahale edildi..Ama bir hayat belirtisi yoktu. Bruce’nin nasıl öldüğü aslında tartışma konusu oldu.
CENAZE MERASİMİ
Ölümünün beynindeki tümörden olabileceği söylendi. Bunun doğuştan mı yoksa daha sonra mı ortaya çıktığı meçhuldu ama kafasında her an patlamak üzere olan hasar görmüş bir damarla birlikte de çok vakti yoktu. Hatta ölümünden 2 ay önce bir beyin travması geçirdi. Bruce Lee’nin ölümüyle Hong Kong yasa boğuldu..Binlerce insan sokaklara dökülüp, son yolculuğunda onu yalnız bırakmak istemediler.Kalabalığı durdurmak için polis tarafından barikatlar bile kuruldu..Diğer bir trajedide oğlu Brandon Lee’nin 31 Mart 1993'te Amerika’nın Kuzey Carolina eyaletinde “The Crow” filminin çekimleri sırasında karnından vurularak ölmesidir.
Bruce Lee Amerika’nın Seattle eyaletinde Lake View mezarlığına gömülmüştür..Daha sonra 3 Mart 1993'te Brandon Lee’de babasının yanına gömüldü..Hergün kendisinin ve oğlunun mezarı dünyanın dört bir tarafından gelen insanlar tarafından ziyaret edilir.
Bruce Lee’den mektup
Sevgili Shun-Leung,
Sana en son yazdığımdan bu yana çok zaman oldu. Nasılsın? Kanada’dan Alan Shaw yazdığı mektupta 8mm’lik filmimi sana ödünç verebilir miyim diye soruyor. Bu konuda üzgünüm. Çünkü onu evimi taşırken kaybettim.
O film zaten çok eskiydi ve nadiren kullanıyordum böylece onu kaybettim. Bel-Air’de bir ev satın almış durumdayım. Dört dönüm kadar. Bir sürü ağaç var. Doğal bir yaşam alanı havası var. Beverly Hills yakınlarındaki bir tepenin üzerinde bulunuyor. Ayrıca oğlum Brandon’dan başka ismi Shannon olan 7 aylık da bir kızım oldu.
Sen yeniden evlendin mi? Lütfen kız kardeşlerine saygı ve selamlarımı ilet. Şu aralar bir film prodüksiyon firması kurmuş bulunmaktayım. Ayrıca da “Sessiz Flüt” isimli bir hikaye yazdım.
James Coburn ve ben bu filmde rol alacağız. Senaryo yazarı Stirling Silliphant olacak. Kendisi çok ünlü bir senaristtir (”Gecenin Sıcağında”). Hollywood’daki ilk dövüş filmini yapmayı planlıyoruz. Beklentiler iyi. Altı ay kadar sonra film çekimleri başlayacak.
Bu filmde yer alan herkes benim takipçilerimden. İleride belki Steve McQueen de benimle çalışabilir. Bu plan konusunda çok heyecanlıyım. Dövüş sanatlarına gelirsek her gün çalışıyorum. Öğrencilerim ve arkadaşlarımla haftada iki kez bir araya geliyoruz.
Bana karşı arkadaşça davrandıkları sürece onlarla görüşeceğim ve onlara kızmayacağım. Gerçekçi bir şekilde (koruyucular eldivenler vs. ile) çalışmaya başladığım 1966'dan bu yana pek çok yanlışlarım olduğunu gördüm.
Böylece çalışmakta olduğum şeyin adını Jeet-Kune-Do olarak değiştiriyorum. Jeet-Kune-Do sadece bir isim. En önemli şey çalışmalarda aksaklık olmamasını sağlamak. Elbette her gün koşuyorum ve temel tekniklerimi çalışıyorum (yumruk, tekme, atış vs.).
Temel çalışmaları her gün yapmam gerekiyor. Yumrukla dövüşün ilkeleri her ne kadar önemli de olsa pratik çok daha önemli. Sana ve ustama Hong Kong’dayken bana Wing Chun’un yollarını öğrettiğiniz için teşekkür ediyorum.
Aslında pratik bir yolda yürümem konusunda bana yol gösterdiğin için sana teşekkür etmeliyim. ABD’de özellikle batı tarzı boks yapanlar çok ve onlarla da sıkça antrenman yapıyorum.
Burada pek çok sözde Wing Chun ustası da var, umarım batı tarzı boksörlerle dövüşecek kadar kör değillerdir. Biz seninle yakın arkadaşlarız, daha çok görüşmeli ve eski günlerden konuşmalıyız. Bu çok eğlenceli olacaktır? Yip Usta’yı gördüğünde kendisine saygılarımı ilet.

Bruce Lee Hakkında


BRUCE LEE’nin hayatı
DOĞUMU GENÇLİĞİ
Babası çinli bir komedyen aynı zamanda rütbeli bir askerdi.O sıralar tatil ve iş için ABD ye gitmişlerdi.Annesi ona hamileydi o sıralar.Ve Los Angeles ta Çin takvimine göre EJDER YILI EJDER SAATİNDE bir doğum gerçekleştirmişti.Tabi doğumundan sonra anne Lee biraz bitkindi.Bu çekik gözlü çocuk hemşireler tarafından çok seviliyordu.Hatta bir tanesi ona BRUCE demeye başlamıştı.Daha sonra çocuk için ABD pasaportu ve kimliği gerekiyordu.babasının soyadı da Lee olduğundan ,çıkartılan bu mecburi kimlikte çocuğun ismi BRUCE LEE idi. Daha sonra ailesiyle birlikte Hong Kong a döndüler.
Babası daha aylıkken ona tiyatro oyununda bir rol vermişti bile.Tek işi sahned durmaktı.6 yaşına kadar babasının sayesinde bir çok filimde çocuk oyuncu olarak oynamıştır.Daha sonra yasındaki filimlerinde kötü çocuk rollerini oynamıştır.Daha 6 yaşında iken attığı taklalarla akrobatik bir çocuk olduğunu gören film yönetmenleri babasını bu çocuk için mücdelemişlerdi.( Ölüm Oyunu filmine bakılabilir}. daha sonra 15 yasında sorunları olan bir genç çocuk rolünü oynamıştı ablasıyla birlikte.Gençlik döneminde de ara ara dramatik filmlerde küçük roller alıyordu Lee Jun Fan.
Kung Fu ya Geçiş-ABD ye yolculuk
Lee 13 yaşına geldiğinde babasından TAİ CHİ dersleri almaya başlamıştı. Fakat aynı yaşta girdiği bir sokak kavgasında dayak yiyene kadar bu sporla ciddi olarak ilgilenmedi.Bu kavgadan sonra BÜYÜK USTA YİP MAN la tanışır ve zaman kaybetmeden WİNG CHUN KUNG FU dersleri başlar.Yip Man ın öğretme stili öğrenciye göredir.herkese yataneğine kapasitesine göre dersler veriyordu.[ Bunu öğrencisi wong söylüyor} . Bu sıralar Lee nin yeteneğini anlamıştı YİP usta.YİP MAN ın Çin deki Lakabı BÜYÜK EJDER dir.O da talebesi olan Lee ye KÜÇÜK EJDER lakabını takmıştır.Bunu en büyük öğrencilerine bile yapmamıştır.Bunun sebebini ise Lee nin arasıra yaptığı müsabakalarda kendisinden büyük öğrencileri yenmesine bağlamıştı.Lee nin wing chun bilgisi ilerledikçe girdiği sokak kavgası sayısı da artıyordu.
Hong Kong da düzenlenen BOX şampiyonalarında ( bildiğimiz box} üst üste 3 şampiyonluğu olan James....( soyadını unuttum} yenip şampiyonluğu almıştı.Aynı yıl içerisinde Hong Kong da ÇAÇA DANSI şampiyonu olmuştu.Tüm bunlara rağmen Lee halen sokak kavgalarına karışıyordu.Lise yi de bırakmıştı.Sonuç olarak babası ünlü bir oyuncuydu ve Lee nin döğüşerek ailelerine leke getirmesini istemiyorlardı.En son olarak bir inşaatın bacasında hasmının bir kolunu ve bacağını kırdığı kavga babasının sabrını taşıran damla olmuştu .Artık babası onu abd ye yollama kararı almıştı.Ve yanın da götürdüğü tek şey 100 abd doları ve kung fu bilgileri idi.
ABD yılları
İlk gittiğinde bir lokantada garsonluk yapıyordu.Daha sonra bu işin kendisine göre bişey olmadığına karar verdi ve işi terketti.Biraz birktirdiği para vardı birazartan parası.İlk başta bir bina kiraladı WİNG CHUN KUNG FU dersleri için.Okulunun adı JUN FAN GUNG FU SCHOOL du.Bu okulda yavaş yavaş öğrenci topluyordu.Bir yandanda üniversite öğrenimine devam ediyordu.İsmini unuttuğum bir üniversitede HEGEL VE KANT üzerine tezler hazırlamıştı.Bu üniversitenin FELSEFE bölümünü bitirmişti.Bu sıralar amerikalılar kung fuyla ilk defa bruce ile tanıstılar doğal olarak Bruce diye bi çinlinin namı yayılıyordu Los Angeles a.Daha sonra diğer box ve taekwon do okulları bu durumdan rahatsız olmuşlardı.
Öğrencilerin fesat çıkarmasından bu okulların hocaları ile Bruce maçlar yaptılar.Bruce bu maçların hiç birini kaybetmedi.Ama yaptığı son maçta biraz zorlanmıştı.Bundan sonra döğüş sisteminde yani bi şeyler eklemesi gerektiğine karar verdi.Bu kazandığı maçlar ona ünvan yaptırdı.Diğer okullardan da öğrencilerde bruce un yanına geliyorlardı.Artık Bruce 3. okulunu da açmıştı.Bu sırada çinliler kung fuyu başkalarına öğretilmesine karşıydı.Doğal olarak çinliler az konusur ve bildiklerini baskalarına anlatmazlardı.Hatta Lee bir KUNG FU kitabı bile yazmıştı .Ama Lee ye göre durum böyle olmamalıydı.En sonunda onu aşşağılamak için ÇİNDEN seçtikleri bir döğüşçü gönderdiler.Çinli geldi ve Bruce şunları söyledi: Senin burada başkalarına kung fu öğretmeni istemiyoruz.Senle döğüşeceğim eğer yenersen devam edersin aksi halde bu okulu kapatırsın.
Bruce bu PİRİNÇ YİYENİ 3 dakka içerisinde halletmiştir.Ve kime istersem ona öğretirim dedi.Ne yani sadece çinlilerde mi irade ve yetenek var diğer ırklarda da hiç bir şey yok mu.Şeklinde karşılık vermişti Lee .
JEET KUNE DO doğuyor.
Lee wing Chun Kung Fu da SİSUK 3. GRAD bir döğüşçüydü( oldukça yüksek bir derece} .Zaten WİNG CHUN EN MÜKEMMEL DÖĞÜŞ SANATIDIR.Ama ona göre bu stilde bir çok gereksiz ve karışık hareketler vardı.Özellikle dini öğeler döğüş sanatında bir çok gereksiz hareketlet olusturuyordu ona göre.Ve bu tip hareketlerin sokakta hiç bir iş yapmadığını savunuyoırdu.Artık yeni bir stil üzerinde duruyordu.
Daha sık box çalışıyordu Lee.O sıralar özel hocalar tutuyordu Lee .Mesela DÜNYA TAEKWON DO nun BABASI olarak bilinen JOHN RHEE.Bu hoca Lee ye taekwondo göstermiştir.Daha sonra Lİ Jan Jae( Ölüm Oyunundaki Judocu} Bruce a Judo Aikido göstermiştir.Bu hoca su an Judo Grand Master dır.Bu hocaların hiç bhii kalkıpta biz ona sunları gösterdik biz ondan iyiydik dememişlerdir.Çünkü Lee de onlara Wing Chun kung fu göstermişti.Hatta aksine Lee nin kendilerinden iyi olduğundan bahsetmişlerdi.
Mesela John Rhee Fury in Red isimli belgeselde Lee ile ringe çıkmaya yanasmadığı söylüyor.Onun yumruklarını gördükten sonra.Lee bunlarla yetinmemiş Box-Kick Box-Muay Thai-Judo-Aikido-Karate-Tai Chi-Kendo-Taekwon do- İp Chun-Hapkido-Güreş-Jiu Jitsu-Brezilya Jiu Jitsu su.... çalışmıştır.Ayrıca bunları tek tek çizip gerekli olanları alıp gereksizleri( dini budist öğeleri} atarak JEET KUNE DO yu çıkarmıştır.Ve abd ye gittiğinden bu yana Lee GÜNDE 8 SAAT HAFTADA 6 GÜN İDMAN YAPIYORDU
ADI duyulmaya başlıyor
1964 yılında düzenlenen ED PARKER turnuvasına Bruce Lee de ED PARKER onurkonuğu olarak çağrılıyor.Bu Oakland dan gelen yetenek için büyük bir fırsattı.Lee yi Jeet Kune Do kurucusu ve Çin KUNGFU ÜSTADI olarak alons etmişlerdi.Lee bu turnuvada yetenekleri gösteriyordu.Özellikle 2.5 cm yaptığı vuruş rakibini 2 m ötedeki sandelyeye oturtmuştu.Bu tüm dikkatleri onun üzerine çekmişti.Çünkü daha önce böyle bi şeyi görmemişlerdi.Filim bazı kısmı Fury in Red isimli belgeselde gösteriliyor.Özellikle wing chun kung fu el vuruş hızını ve Efsanevi tekmelerini izleyenler daha önce görmediklerini o gün görmüşlerdi.Başta ÜNLÜ KARATE ÜSTADI ED PARKER olmak üzere herkez etkilenmişti.Bunu Fury İn Red isili belgeselde Ed Parkerın oğlu anlatyor.Ed Parker şöyle demiş: Bu hayatımda gördüğüm en hızlı ve en güçlü döğüşçü.
Bu turnuva William Dooger n gözlerini kamaştırdı.Ve ona dizi film teklifinde bulundular.Daha sonra katıldığı bir döğüş turnuvası vardı.Bu Lee nin Box maçından sonra yaptığı iilk turnuva maçıydı.Burada yaptığı maçların en uzunu 4 sn SÜRMÜŞTÜ.En kısası ise 1.2( bir nokta iki}.Bu müthiş turnuvann görüntülerini
www.ebay.com da bulabilirsiniz.
Kamera karşısında Lee
Lee bu dizi tekliflerini kabul eder.Long Street de oynar.ama bir çinli olarak onu küçümserler.Daha sonra KATO rolünü oynadığı Yeşil Arı dizisinde maskeli bir döğüşçüyü canlandırır.Lee müthiş performans göstermesine rağmen sadece gözleri çekik diye rolü David Carradine ye verirler.Lee bu olaya çok kızmıştır.( Bu film geçenlerde kara maske isimli filmine benzerdir.Jet Li adeta filmin devamını getirmeye çalışmıştır bir çekik gözlü olarak] Daha sonra dizilerde oynamayı düşünmez.
Bir yandan da kung fu ve jeet kune do öğretimine devam eder.Bu turnuvalar ve dizi filmleri ona tanınmış isimlerin öğrencilik yapmasına sebep olur.Bu isimlerin başında James Coburn-Steve Maqquen-Karem Abdul Cabbar vardır.Bunlara saati 250 dolardan ders vermiştir( iyi para valla bizde 25 milyon} .Daha sonra öğrencilerin listesine Chuck Norris katılmıştır.Bruce den jeet kune do ve kungfu dersleri almıştır.Hem de 7 kez üst üste karate şampiyonu olmasına rağmen.( Bruce la yaptıkları gerçek bir maç vardır bunu daha sonra yazcağım inş.}Ejder Kalesinin çekimleri sırasında David Chiang a da ders vermiştir.
Efsane Oluyor
Hong Kong a döndükten sonra Golden Harvest ve Shaw Brothers film şirketleri Ona Proje teklif ederler.Lee Golden Harvest i seçer.Çünkü diğerlerinin şartları daha ağırdır.Burda İlşk filmi olan BİG BOSS çekilir.Bu ilk filimdir . Ama bu filmde Lee ye tam olarak basrol vermediler ve tam olarak bu filimde lee nin sözü geçmedi.Daha sonra Fist of Fury çekildi.Bu filimde Asya Milliyetçiliği ele alındı.Bu filim için zamanın DÜNYA TAEKWON DO ŞAMPİYONUNA teklif götürür Bruce( ismi neydi hatırlamıyorum}.Ama adamın cevabı şuydu: Bi filim için senden dayak yemem ben. :=}
Fist of Fury gişe rekoru kırdı.Su an hale asyada geçilemedi. Way of the Dragon için Romaya gitti.Filmin çekimi için sadece 3 hafta izin vermişlerdi Lee ye İtalyan Bakanlığı.Bu yüzden bu film tam manasıyla doyurucu değildir bana göre.Bu filmde C.norrisi dövmüştür.İlk kez film dünyasında amerikalı biri bir çinliden dayak yemiştir.Bu da Lee nin Çinlilerce çok çok sevilmesine neden olmuştur.Artık Lee kahramandır. Ölüm Oyunu nun çekimlerine başlamıştı.
yaklaşık bi 100 dk film çekmişti ama filmi yarıda bırakarak warner bross un ENTER THE DRAGOn filmine geçer.ABD ÇİN ortak yapımı olan bu film en iyi döğüş filmi olarak kabul edilir.Lee bu film esnasında bir çok kişiyi dövmüştür gercek hayatta.Çünkü artık hong kong lu film yapımcıları Lee yi yenen AÇık çek ve film teklif ediyorlardı.Lee bunların hiç birinden dayak yememiştir.BOB WALL ( OHARA ] anlatıyor fury in red de.Ejder Kalesinin bir başka özelliği ise Jackie Chan-* Juen Biao-SAmo Hung gibi usta aktörlerin de dublör olarak yer almasıdır.Mesela filmin en basındaki şişman döğüşçü SAMO HUNG dur.
EFSANE ÖLÜYOR
Ejder kalesini bitiren Lee yarım kalan ölüm oyunun bitirmek için hong kong döner.Betty Ting Pei isimli arkadasının evinde basının ağrıdığını söyler.Arkadası ona bir hap verir ve Lee yatağından b,ir daha kalkmaz.Kung Fu dünyası BÜYÜK BİR USTAYI KAYBETMİŞ OLUR ARTIK
BEN DE JACKİE-JET-NORRİS-HUNG-BİAO-DAMME-SEAGAL-DACASSSOS USTALAR GİBİ BÜYÜK USTAYI SPORCULUK SELAMIYLA SELAMLIYORUM.BİZE KUNGFUYU TANITTIĞIN İÇİN SAĞOL.EĞER SEN O PİRİNÇ YİYENİ 3 DAKKA İÇİNDE BİTİRMESEYDİN BELKİ DE BİZ KUNG FUYU HİÇ BİLMİYECEKTİK.TABİ DİĞER MİLLETLERDE.
YAZAN: AHMED EMRERe: Bruce Lee nin Hayati - Bir Hayranindan
1958 yılının sonunda Avustralya'ya gitmek üzere Hong Kong'dan ayrıldım. 1959 Nisan’ında da Bruce Amerika'ya hareket ediyordu. Çok sık mektuplaşıyorduk. Bruce Wing Chun için gerçekten çok istekli ve o denli de endişeliydi. Ancak bacak çalışmalarını kendine devamlı problem ediyor, huzursuzlaşıyordu. Her zaman değişik bir dövüş sitili ile uğraşmasını önerdim, kulak arkası etti.
Değişik sitillerle uğrasan kimseyi tanımıyordu. Fakat öğrenme kabiliyeti o kadar çoktu ki, bir kez görmesi isteneni en iyi şekilde yapmasına yetiyordu.
Her şeye rağmen,Wing Chun, bilgisinin temeli olarak kalıyor, ayak tekniklerine daha çok önem veriyor, ayak vuruş şekillerine daha çok çalışma ihtiyacını hissediyordu.
Ben şahsen bu geleneksel çalışma sekli için ona bir şey söyleyemedim. Çünkü Yip Man'nin isteği üzerine, Yip Man'nin ölümüne kadar kimseye bir açıklamada bulunmayacağıma dair verdiğim sözde sadık kalmalıydım.
Bu konuda söylenecek tek şey su ki; o her zaman Wing Chun sanatının yaratıcısı olarak kalmış, gerisine de gördüklerinden ve denediklerinden öğrenmiştir. Lee o devirde karsılaştığı müsabakaların ekseriyetini yenmiştir...Ed Parker'in öğrencisi Dan Inasanto sonradan Bruce Lee'nin talebesi olmuştur.
Bana yazdığı dönemlerde Kaliforniya da Karate ve Taekwon-do çok yaygındı.Böyle olunca da Kung-fu'yu kabul ettirebilmek için en iyisini yapmalıydı. Bruce Lee benim dövdüğüm ve sonra arkadaş olduğum Richard Leung'a rastlamış. Richard da ayni şekilde Amerika'ya gitmiş... İkisi orada iyi bir ekip oluşturmuştur. Richard Leung bir boğa gibi iri-yari ve kuvvetliydi.Bruce,Richard'i futbolda santrfor gibi kullanıyordu.
Tedirgin ve şüphe eden bir hoca genellikle öğrencisini önden yollar ve ilk basta bu öğrenci bir dağ gibi yontulur. Bu durumda Richard en zor isi yapıyor, Bruce Lee'den hocalığını... O dönemler Bruce 6-8 saat antrenman yapıyordu. Kendisi ile çok iyi arkadaştık. Ölümün den bir kaç gün evvel bana telefon ederek Avustralya’ya gelip, benimle bir karsılaşma yapıp, simdi hangimizin daha kuvvetli olduğunu anlamak istediğini söyleyerek sakalaşmıştı. O, herhalde dövüş sanatlarında limite gelmiş ve durmadan ilerlemiş tek kişidir. Ancak, sunu belirtmek gerekir ki bu onun ölüm nedeni değil !...

Kung Fu Hakkında


Kung-Fu’nun Tarihi ve Gelişmeleri

Kung-fu M.Ö. 4.’üncü yüz yılın sonunda büyük düşünür KONFİÇYUS ile arkadaşı LAO-CHE düşünceleri ile meydana gelmiştir. Bu düşünceleri sonunda meydana gelen TAOİZM canlandırıp etrafına yaymak ve de bunu halka sevdirebilmek için ilk olarak etrafındaki çırak ve gençlere öğretip yaymak istediler. Bu durum benimseyen ve de çok seven imparator (HAN-WU-Tİ) bu spor dalına o zaman “Uzun el dövüşü” adını verdi. Bu teknik daha sonraki yıllarda çok iyi hocalar yetiştirerek bütün Çin’e yayılmasına sebep oldu. Daha sonraki yıllarda ise büyük bilgin kıymetli hekim HUA-TA tarafından bir çok yenilikler getirilip herkesin tanımış olduğu 5 büyük hayvanın adını ve stillerini ilave ederek bu spora ayrı bir renk kattı.Bunlar ise şöyle sıraladı. (KAPLAN-AYI-YILAN-ARSLAN-TURNA) kuşununhareketlerinden birer bölümünü alıp bu spor dalına katmış oldu. Ve de böylece TA-MO-SHAOLİN sistemi bütün Çin’e yayıldı. Daha sonraları buma bir çok yeniliklerde ilave edilerek neticesinde CHANG-CHUAN sistemi doğmuş oldu. Çin’de Budizm dinini yayan Buda rahipleri kendi aralarında Vahşi hayvanların dövüş ve kendilerini savunma hareketlerini inceleyip bunlardan yeni bir çok teknik daha alarak bunların hepsini 5 büyük stil içerisinde topladılar. Nihayet SHAOLİN MANASTIRI Çin halkına açılıp buraya yeni genç nesilden öğrenciler alınmaya başlandı. Daha ziyade halkın içinden kısa boylu ve cesur olanları seçildi.

Ardından geçen uzun yıllar sonunda bütün Çin’de Budizm dinini yayan rahipler bir taraftanda El, Ayak, Sopa, Kılıç, yakın dövüşü öğrettiler. Daha sonraları bu sporu bir dövüş ve savunma tekniği haline getirdiler. TAO-CHI-CHUN-FA adını verdiler. Bu spor LEOPAR – KARTAL pençesini ilave ederek NEI-CHIA -TAI-CHI- WAI-CHIA.CHUAN-SHU-KUA-SHU gibi bir çok yeni adlar takıp bunları sınıflara ayırdılar. 1300 yıllarında bu spor yırtıcılıktan kurtarılıp yumuşatılarak saygılı ve sevimli hoca “Tai-aist cheng saim fung” tarafından geliştirilen (TAI-CHI-CHUAN) sistemi çok geliştirilip Kung-fu yeni ismi (CHUEH-YUAN) oldu. 170 civarında olan teknik sayısı 300 rakamına ulaşmış oldu.

1400 yıllarında bu spor (PA-KUA-WU-SHU-WING-CHUN-TAI-CHI) olarak dört ana bölüme ayrılıp:

Sert ve yırtıcı dövüşler (PAKUR) adı verildi. Silahlı ve vurucu dövüşler (WU-SHU)adı verilir. El ve ayak dövüşlerine (WING-CHUN) adı verildi İç kuvvete ve yaşlı dövüşlerine (TAI-CHI)adı verildi. Nihayet buda rahipleri SHAOLİN manastırında son şekle getirilen bu dört yeni modeli tek bir isim ve çatı altında toplayıp buna yeni bir isimle bütün Çin halkına öğretilmeye başlandı. Bu yeni isim ise o günden bu güne kadar devam edip gelen KUNG-FU dur…

Çin dilinde Kung-fu savaş sanatı anlamına gelmektedir. Fakat Çin savaş sanatı Ustalarına göre Kung-fu çok teknik bir terimdir ve savaş sanatının özel bir bölümüne karşılık gelmektedir. Çin’cede savaş sanatına tam karşılık gelen kelime WU SHU’ dur. Çalışmanın uygun gelişimi için Wu Shu yedi bölüme ayrılır.

Teknik serisi “Chuean Thau” Kombine Çalışmaları “Tuyi Cher” Özel Teknikler “San Suau” Kuvvet Çalışmaları “Kung-Fu“ Müsabaka “Poa Chik” Silahlar “Wu Chi” Kurallar “Chuean Li” Kung-Fu’nun Amaçları ve Kuralları

Geliştirildiği zamanlarda Kung-Fu‘nun üç amacı vardı. Bunlar: Fiziksel vücut sağlamlığını sağlamak. Kendini savunmayı öğrenmek ve ruhi gelişimi sağlamak. Bugün için bazı değişik kutuplaşmalar vardır. Bazı Kung-fu Hocaları kung-fu‘yu sadece kendini savunmayı öğretmek amacı ile çalıştırmakta, bazıları ise Kung-fu ile vücudu sağlıklı kılacağını öne sürerek savunma amacını dışlamaktadır. Halbuki savunma amacı olmaksızın Kung-fu artık bir jimnastik hareketleri serisidir.

Kung-fu çalışmalarında öncelikle kişi gerektiğinde kendini veya bir yakınını koruyabileceği formunu bulması ve bunu koruması gereklidir. Daha sonra Kung-fu‘nun vücudun fiziksel yönüne katkıları gelir. Düzenli Kung-fu çalışmaları ileri yaşlarda bile canlı ve atletik bir vücut sağlar. Kung-funun üçüncü bir özelliği kişilik gelişimine yardım etmesidir. Yıllar süren çalışmalar esnasında iyi bir kung-fu‘cu sabır, ileriyi görme ve sakinlik niteliklerini geliştirir. Bu özellikler iyi bir Kung-fu‘cu olmak için gereklidir. Güç ve teknik gelişimi için gerekli olan şey sabır Kung-fu kurallarını iyi anlamak için gerekli olan şey ileriyi görme; müsabaka esnasında rakibin açıklarını görerek saldırı düzenleme ise sakinlik ile olur. Bu özellikler çok zor anlarda bile bir Kung-fu‘cuya dikkatli düşünme ve soğuk kanlılıkla durur.

Kung-Fu’da Teknik

Kung-fu’nun bu günlük metodu ise çok seri ve sert el ve ayak teknikleri ile sakin dövüş sanatı olarak bilinen WING-TSUNG tekniği kabullenildi.

Bu tekniğin ise en büyük ustası ve hocası olarak da “ Mr.Yıpman” kabullenildi.

Kung-fu uzakdoğu’nun dövüş ve savunma tekniğinin en büyüğü, en gelişmişi gerçek yaşamdaki yeri ise tam uygulandığı zaman en soylusu ve en çok sevilenidir.

Kung-fu sporu başladığından bu güne kadar bir çok teğişikliklere uğramış amma hiçbir zaman savunma sanatının dışına çıkmamıştır.

Gelmiş geçmiş bütün büyük hocalarında kung-fu sporuna centilmenlik hareketlerini çıkmamasına bütün tekniklerine sahip çıkılmasına önem gösterip

bu sporun halk tarafından çok sevilip , saygınlığını kaybettirmemek için büyük uğraşı göstermişlerdir.

Kung-fu bugün çok sert, seri vurma ve ayak tekniğine dayanan sakin dövüş olarak bilinen WING-TSUNG tekniğidir.

Kung-fu sporu ayrıca hiçbir zaman vur, kır, öldür yok et, gibi vahşet aracı değilde, yalnız şiddeti yenmek ve onu zararsız hale getirmek sporu ve tekniğidir.

Bu teknik sayesindeki bütün iç organların sinir ve eklemlerin bu sporla daha sağlıklı ve daha da kuvvetli olması sağlanmış bütün Çin!de kabullenmiş ve batı fikirlerine göre ayrı bir önem kazanmıştır.

Bu gün Çin’de kalp hastalarına Kung-fu egzersiz tavsiye edilir ve bunu uygulayan hastalar üzerinde yapılan testler sonunda hastaların daha çabuk iyileştikleri kanıtlanır.

Çin’de Kung-fu okullarında yetiştirilen genc öğrenciler tam bir birlik ve saygınlık içerisinde çalışıp ilk önce iç organlarının kuvvetlendirilmesini ve sağlıklı olmalarını sağlarlar.

Bu sporun bütün inceliklerini öğrenip yaşlı olanlara ise daha sağlıklı ve düzenli yaşam ve tekniğini öğretirler.

Belirli bir yaştan sonra ise bu öğrendiklerini öğretmekle yükümlü olup topluma karşıda sorumludur. Bunların hepsi yıllar sonra gerçek birer Kung-fu ustası olarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

wushu Tai Chi Hakkında


Tai Chi Chuan’ın temeli İÖ 2000 yıl önce eski Hindistan'da yapılan yoga çalışmalarına dayanır. Fakat Çin felsefesinin mabedi sayılan Saholin Tapınağı’nda doğmuş ve gelişmiştir. Tai Chi, Çin’de uygulanan 300 dövüş sanatı ve fiziksel egsersizlerinin, Hindistan’daki yoga ve meditasyon çalışmalarıyla bir karması olarak düşünülebilir.

TAİ CHİ NEDİR?
Tai Chi Chuan’ın temeli İÖ 2000 yıl önce eski Hindistan'da yapılan yoga çalışmalarına dayanır. Fakat Çin felsefesinin mabedi sayılan Saholin Tapınağı’nda doğmuş ve gelişmiştir. Tai Chi, Çin’de uygulanan 300 dövüş sanatı ve fiziksel egsersizlerinin, Hindistan’daki yoga ve meditasyon çalışmalarıyla bir karması olarak düşünülebilir. Çin'deki dövüş sanatları "Internal arts" (İç) ve "External Arts" (Dış) olmak üzere ikiye ayrılır. İç sistemlere Tai Chi, Sheng-I ve Pa-Qua stilleri dahildir. Dış sistemlere örnek olarak Shao Lin, Long Fist, Southern Fist, Karate, Wushu stilleri verilebilir. İç ve dış sistemler arasındaki en temel fark, iç sistemlerde, yumuşaklık ve rahatlığın hakim olmasıdır. Buna karşın dış sistemlerde, kuvvet, sertlik ve sağlamlık hakimdir. v FELSEFESİ
Tai Chi Chuan, “Supreme Ultimate Force” yani yaklaşık anlamıyla “Mükemmel Yüce Güç” şeklinde çevrilebilir. Temeli, evrensel yaşam enerjisi olan Chi enerjisidir. İnsan vücudunda, yanlış duruş, yanlış beslenme ve stresten kaynaklanan bazı blokajlar oluşur. Bu blokajlar Chi enerjisinin vücut içerisindeki akışına engel olduğundan, uzun vadede sağlıkta bozulmalar meydana gelir. Özetle Tai Chi’nin nihai amacı, bu dolaşımı sağlamaktır. Bu “Mükemmel Yüce Güç” düşüncesi Çin gizem felsefesinde sık sık karşılaşılan Yin Yang konseptinden doğmaktadır. Bu kavram, zıtlıklar prensibine dayanan Yin Yang konseptiyle ilişkilendirilir ve “Dynamic Duality” denen karşılıklı enerjik ikilemeler (kadın-erkek, aktif-pasif, karanlık-aydınlık, güçlü-zayıf gibi) içinde sıkça kullanılır. Tai Chi Chuan’da, kas gücünden ziyade iç enerji (Chi) ve vücut arasındaki koordinasyon önemlidir. Tai Chi Chuan hareketlerinde gözlenen büyük iç enerji akışı, zihinsel konsantrasyon, nefesin derin alınması, vücut ağırlığının ve baskısının kontrol edilmesinden kaynaklanır. Tai Chi Chuan tekniklerinin ince, yumuşak ve yavaş olması bir okyanus dalgasına benzer. Dalgaların ilerleyerek bir sonrakiyle birleşmesi sürekli bir dalga hareketi ve enerji transferine neden olur. Sürekli birbirini takip eden dalgaları andıran biçimde yapılan Tai Chi teknikleriyle de, sürekli bir enerji akışı meydana gelir. Bu akışın devamlılığının sağlanması, Tai Chi Chuan’da birincil amaçtır.
UYGULAMA
Tai Chi Chuan, dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde milyonlarca insan tarafından her sabah fabrikalarda, okullarda, açık alanlarda yapılır. Tai Chi Chuan'ın, üretim sektöründe verimliliği, eğitimde gelişmeyi artırdığı söylenmektedir. Fakat bugün Batı’da uygulanan Tai Chi, yoga ve meditasyon uygulamalarından derlenmiş formlar, figürler biçimidir. Bu şekilde zincirleme hareketlerle oluşmuş pek çok Tai Chi formu bulunmaktadır. Bu hareketlerin birçoğu orijinal savaş sanatlarından çıkarıldığı halde birçok uygulayıcı için savaş sanatları ile ilgili olan kısmı büyük bir önem taşımaz. Onlar için asıl önemli olan amaç, vücutları için motive edici egzersizlerdir. Fakat Tai Chi’nin savaş sanatları yönü de hatırı sayılır derecede ilginçtir. Çin felsefesi ve doğal tıbbında “chi” ile ilgili bir konsept bulunmaktadır. Yaşam için gerekli olan güç, bu konsept dahilindedir ve “chi” bedene bu gücü veren enerjidir. Tai Chi’nin nihai amacı vücuttaki bu enerjinin bedenin her noktasında dolaşımını sağlamaktadır. Bu da insanda sağlık, dirilik, canlılık inançlarını çoğaltmakta, moral açıdan insanı zinde tutmaktadır. Chi’nin bu dolaşımı sinir sistemiyle ve kan dolaşımıyla da yakından ilgilidir. Bu düşünce “Chi” ile akupunktur ve Doğu geleneksel tıbbı arasında da dirsek teması sağlamaktadır. Zaten Tai Chi Chuan'ın asırlardır sevilerek yapılması, önemli hastalıklar ve sağlık üzerindeki olumlu etkilerinin bir kanıtıdır. Tai Chi Chuan günümüzde kliniklerde, fiziksel terapide, kullanılmaya başlanmış; insan sağlığının korunmasında ve fiziki-ruhi bir kısım hastalıkların tedavisinde çok etkili olduğu doktora seviyesinde çalışmalara konu olmuştur. Bilimsel çalışmalar Tai Chi Chuan'ın yüksek kan basıncı, mide ve bağırsak ülserleri, kalp rahatsızlıkları, tüberküloz ve diğer rahatsızlıklar üzerinde etkili olduğunu göstermiştir. Tai Chi’deki bir diğer nihai amaç, yapılan egzersizler vasıtasıyla sükuneti ve dinginliği sağlamak ve geliştirmektir. Bu hareketleri doğru ve eksiksiz öğrenmek koşuluyla bu pratikler bize bazı şeyler sağlar; Denge, hareketlerin sıra düzeni, hareketlerin ritimleri ve yine bu hareketlerin başlangıç noktasının vücuttaki yaşam merkezi olması gibi... Böylece Tai Chi egzersizleri yürürken, koşarken, ayakta dururken ve benzeri durumlarda bizlere diğer insanlara karşı ek bir yetenek verir. Birçok uygulayıcı, bedenlerindeki duruş bozukluklarını, bu hareket düzeni ile giderebilir, stres ve gerginlikten kurtulabilir. Bundan başka meditatif doğal egzersizlerin huzuru ve sükuneti sağladığını da tekrar hatırlatalım.
HAREKETLER
Tai Chi’de yapılan hareketler olabildiğince yavaş, yumuşak ve zarif aynı zamanda figürler arası geçişler sarsıntısız ve akıcıdır. Tüm hareketler alt karın boşluğunda bir miktar havanın sıkıştırılmasıyla yapılır. Sıkışma şiddetindeki artmaya ve azalmaya bağlı olarak, sırasıyla kollar dışarı ve yukarıya yada içeriye ve aşağı doğru hareket eder. İnsan karnının alt orta noktasında meydana gelen sıkışma, gücün ana kaynağıdır ve bu noktaya çok önemli nokta "Tan Tien" denir. Bu teknikler yapılırken, düşünce alt karın noktasına yoğunlaşır ve teknikler zihin, vücut ve enerji koordineli biçimde yapılır. Çünkü, Tai Chi Chuan teknikleri vücut uzuvlarından ziyade iç enerji kuvvetiyle gerçekleştirilir. Tai Chi hareketlerinin orijini savaş sanatlarından geldiği için, uygulayıcıları bazı savaş pratikleri de yapar. Tai Chi prensiplerinde “push-hands” denen, iki insanın yaptığı egzersizler zaman içinde o iki insan arasında enerjik bir bağa ve bir diğerinin “chi”sine (yaşam enerjisine) cevap vermesine kadar uzanır. Tai Chi’nin bazı figürleri slow-tempo dövüş biçimidir. Bu sebeple uzun zaman Tai Chi çalışan pratisyenler dövüş sanatlarında da usta olma yoluna girerler. Tai Chi felsefesinde esas vurgu, insanın içindeki yıkıcı enerji potansiyelinden (tekmeleme ya da yumruklama) uzaklaşmasını, bu enerjinin dağıtılmasını sağlamak, bir tehlike anında kontrolü sağlayabilme yeteneği kazanmaktır.
TARİHİ
Tai Chi’nin pratik uygulamaları, Taoizm’in felsefi konteksinde geniş bir şekilde yeralmıştır. Bu yansıma ilk kez, bilge ve gizemci Lao Tsu ve daha yaşlı çağdaşı Konfüçyüs vasıtasıyla olmuştur. Lao Tsu, İÖ 6. yüzyılda Honan eyaletinde, Taoizm’de yeni ufuklar açan “Tao Te Ching”i yazmış ve müritlerine öğretmişti. Bir felsefe olarak Taoizm, birçok ana unsurun dışında huzuru, dinginliği, doğanın güzelliğini, sessizliğini benimser ve dünyanın en düşünceli ve mistik görünüşlü sofilerinden oluşur. Tai Chi’nin gelişimi 13. yüzyılda Çin'de yaşamış olan Chang Sang Feng isimli Taoist bir rahib vasıtasıyla olmuştur. Bu rahip, özel olarak seçtiği bir kaç öğrenciyi yetiştirmiş, Sung Hanedanı zamanında bir sır gibi saklanan ve ancak bir kaç şanslı kişinin öğrenebildiği Tai Chi Chuan, bir kaç yüz yıl sonra çok sayıda öğrencinin yetiştirildiği popüler bir spor olmuştur . Tai Chi Chuan küçük formlardan oluşan bir çok stile ayrılmıştır. Günümüzde en yaygın bir şekilde olarak tatbik edilen beş Tai Chi stili "Yang, Chen, Wu , Sun ve Woo" Chen ailesinin çalışmalarına dayanır. Tai Chi, özellikle Doğu pratisyenleri arasında uzun zamandır Çin kehanet sanatı I Ching ile ilişkilendirilmektedir. 8 pozitif basit I Ching trigramı ve Çin simyasının 5 elementi (metal, ağaç, ateş, hava ve su) ile Chan San-feng tarafından yaratılan 13 Tai Chi duruşu arasında düşünsel bir birlik vardır. I Ching’in 64 trigramı ve diğer Tai Chi formları arasında da başka düşünsel bağlar olduğuna da inanılır.

Wushu Hakkında


Wushu Hakkında
Wushu (Vu şu) Türkçe telaffuzu
Wushu: Güç iş, zor teknik ve sanat anlamına gelir. Vu Şu, Çin savunma sanatlarının genel adıdır. Çin dışında genelde Kung-Fu olarak tanımlanan spor türleri de buna dahildir. 3000 yıldan fazla bir tarihi vardır. Bugüne kadar yüzlerce Vu Şu stili ve binlerce form (Tao-Lu) geliştirilmiştir. Kelime anlamı olarak savaş sanatları olarak bilinir. Çin de kung-fu adı ile gelişen tüm sistemleri bir çatı altına toplamıştır.Eski Çin’de Kung-fu adı ile bilinen tüm çıplak el ve silahlı dövüş teknikleri zaman ilerledikçe yüzlerce stil ve sisteme ayrıldı. Geçmişten bu yana Çin’li yetkililer bu yüzlerce kung-fu stilini bir araya toplamak için çalışmalar yapmakta ancak stil önderlerinin birbirleriyle anlaşamaması sonucu bu hayal gerçekleşememektedir.Zamanla bu görüş kabul görmeye başlamış ve ülkenin bir çok ustası wushu adı altında genel bir birlik oluşturmaya başlamışlardır. Bu birliğe karşı çıkan ustalar ise kendi geleneksel sistemlerini ısrarla sürdürmeye devam etmişlerdir.Bir süre sonra wushu daha çok halkın üst seviye yaşayan kesiminde itibar görmeye başlamış,üst düzey askerler,iş adamları,sanatçılar ve aristokrat lar arasında çalışılmaya başlanmıştır.Bunun karşısında da alt tabaka halk çiftçi,esnaf,öğrenciler geleneksel kung-fu stillerini çalışmaya devam etmişlerdir.Çin’deki kültür devriminden sonra Mao zamanındanda bu bölünmüşlüğe bir son verişmiş ve tüm Çin’de savaş sanatları ve stilleri wushu adı ile anılmaya başlanmıştır. Oldukça zor uygulanan bu karar disiplinli bir çalışma sonucu kabul görmüştür.Müsabaka ve tao bölümlerinden oluşan wushu çeşitli iddialara göre çok eski tarihlerde çalışılmıştır. genel olarak tarihçiler wushu’yu shaolın kung-fu’su ile bir tutmakta ve o sistemden geldiğini iddia etmektedirleri.ancak bazı tarihçiler wushu’nun shaolın sisteminden çok ayrı ve eski bir sitem olduğunu idda ederler.Ancak genel olarak tüm tarihçiler Çin’deki tüm savaş sanatlarının shaolın kökeninden geliştiğini kabul etmişlerdir. Bu noktada kung-fu bölümünde de belirtilen Kung-fu da Türklerin etkisi başlıklı konumuzuda burada önemle belirtmek gerekir. Türk’lerin Kung-fu üzerindeki realite etkisi dolayısıyla wushu içinde geçerlidir. Bu konu hakkında lütfen Kung-fu bölümüne bakınız.Çin’de ve tüm Dünyada wushu ve Kung-fu tartışması devam etmektedir. Halen wushu’yu kabul edemeyenler ve ayrı alternatif federasyon birlikler kuranlar vardır. Tüm bunlara rağmen wushu tüm kural ve kaideleri ile Dünyanın pek çok ülkesinde yerleşmiş ve çalışılmaktadır.2008 olimpiyatlarına girmek için hazırlanan wu shu kendi alnında savaş sanatları içerisinde en popüler sitemlerden biridir.
Çin’de kurulan Uluslar arası Wu shu birliği IWF de tek ve en doğru olduğunu idda ettiği Kung-fu yada Wu shu tarihini yazılı hale getirmiştir.Wu shu birliğinin kurumlarınca yazdırılan bu eserlerde yayınlanan tarihçelere karşı çok ilginçtirki,bir çok usta,kaynak eserlerinde karşı çıkmışlar,bu tarihçelerin tam anlamıyla gerçekleri yansıtmadığını idda etmişlerdir.Dünyada’ki tüm Kung-fu stillerini bir çatı altına toplayarak,tek sistem müsabaka ve tao yarışmalarıyla birlik oluşturmaya çalışan ve Çin devletinin kültür bakanlığınca her siyasi dönemde özellikle desteklenen Wu shu birliğine,gerek Çin’de gerekse dünyadaki’bir çok Kung-fu ustası karşı çıkmışlar ve katılmamışlardır.
Bu karşı çıkışın sebebleri ise Wu shu birliğinin Kung-fu sisteminin evrenselliğini bozduğunu, sistemi bir Japon karete’si gibi kalıplaştırmaya çalıştığı,geleneklerin ayaklar altına alındığı ve bir çok geleneksel orjin’in yok edildiği ve en önemlisi bu yazılan tarihin Çin halk cumhuriyeti’nin hükümetleri tarafından,devlet siyasaseti ve ideolojisi ile yazdırıldığıdır.
Tüm bu karşıt görüşleri değişik bir acıdan paylaşan önemli bir gurupta Budizm’i tam anlamıyla yaşamaya çalışan ve bu spor’la olan irtibatları koparmayıp Budist geleneklere göre çalışan rahiplerdir.
Bu rahiplerin iddalarına göre,manastırlarda sistemleşen ve kimliğini bulan Kung-fu’nun tamamı ile dinsel bir çalışma metodu olduğu,sistemin içerisinde asla değiştirilemeyecek dinsel temaların var olduğu ve bunların glabolleşme uğruna yok edildiğidir.Tüm bu görüşler etrafında birleşip Wu shu birliğine alternatif olarak gerek Çin’de gerekse Dünya’nın bir çok ülkesinde alternatif Wu shu veya Kung-fu organızasyonları kurulmuştur.Ancak tüm bu karşı hareketlere rağmen,Çin devletinin desteğiyle Wu shu organızasyonu kendini tüm dünyaya kabul etttirmiş hatta Avrupa fedarayonu EWF’yi dahi kurdurmuştur.
Wu shu fedarasyonu’na karşı görüş belirten ustaların haklı olabilecekleri konuların olabileceği kesindir.Bizimde sitemizde idda ettiğimiz Kung-fu’da Türk’lerin etkisi adlı gerçekler,Wu shu birliği tarafından asla gündeme getirilmemiştir.
Demekki Çin devletinin siyasi ideolojisi doğrultusunda şekilleşen Wu shu birliği,önemli tarihsel gerçeklerin bir kısmına çifte standart uygulayarak göz ardı etmiştir.
WU SHU Nedir?
Gerçekte, saldırı ve savunmanın yanında akrobasi ve baleye benzer kartografik hareketler ve Uzakdoğu felsefi Vu Şu adı altında toplanır. Bununla beden ve ruhun uyumu sağlanır. İnsan karakterinin geliştirilmesi iradenin ve öğrenme kabiliyetinin güçlenmesi ve hoşgörülü davranış biçimi sağlanır. Vur Şu uygulaması, sadece yarışmayı öğretmez. Pratik zeka ile başarıyı sağlayan, ruh ve moral gücü veren bir sistem olup, aynı zamanda konsantrasyonu geliştiren bir antrenman türüdür. Antrenmanlarda esas olan, vücudun her bölümünü ayrı ayrı çalışmaktadır. Vu Şu‘da denge, solunum egzersizleri, esneklik, düşünce pratik zeka ve meditasyon önemlidir. Bu, beden sağlığını en iyi şekilde etkiler.
Vu Şu adı altında hareket formları (TAO-LU ) zorunlu, geleneksel, serbest, aletli aletsiz olarak sınıflandırılır.
Yine Vu Şu adı altında müsabakalar SANSHOU kuralları çerçevesinde SANDA ismi ile yapılır.
Sanda Çin’de çok eski zamanlara dayanan geleneksel bir spor türüdürLEİ TAİ adı ile bilinen ,Bu dövüş biçimi Çin’li halkın çok eski bir gelenek olarak bildikleri ve sonraki zamanlarda LEİ TAİ olarak adlandırılan ve halkın gerek eğlence gerek para için gerekse bedensel gelişme olarak herkese açık bir döğüş şekli olan güreş,tekme ve yumruktan oluşan bu gelenekle sürdürüyorlardı.
O dönemde yavaş yavaş gelişmeye başlayan Shaolın manastırlarındaki Kung-fu’ya alternatif olarak görülen bu dövüş biçimi,Rahipler tarfından tamamen ilkel ve dini kurallara aykırı bulunmuş,Bu döğüş türünü,kesinlikle reddediyor ve manastırdaki eğitimleri’nin içine asla kabul etmiyorlardı
Vu Şu stilleri şu bölümlere ayrılırlar

Güney Kuzey Sert Yumuşak Hızlı Yavaş Uzun Kısa Yüksek Derin Vu Şu, ilk olarak 1985'de Avrupa Vu Şu Federasyonu (E.W.F.) kurarak organize oldu.
Daha sonra 1988'de Uluslararası Vu Şu Federasyonu Pekin’de kurularak daha da genişledi.
Bugün 83 ülkede federasyonu bulunmaktadır. Vu Şu‘da yüzlerce stil ve binlerce form olduğundan yarışmalar belli standartlarda yapılmakta idi. Bunun üzerine 45 Vu Şu profesörü biraraya gelip Vu Şu‘yu standardize ettiler.

Böylece aşağıdaki yarışma bölümleri oluştu.
A. TAO- LU B. SANSHOU1. NAN QUAN 1. SANDA2. CHANG QUAN3. TAİCİ QUAN4. KILIÇ5. GENİŞ KILIÇ6. MIZRAK7. SOPA
TAO LU Kata veya toa olarak bilinen bir çeşit hayali dövüş sitemidir. yukarıda belirtilen bölümler içerinde yapılır. Bazı bölümleri olağanüstü akrobasi ve yer jimnastiği hareketleri gerektirir. diğer branşların kata çalışmalarından çok farklı bir çalışma metodu vardır. Çok uzun soluklu bir antrenman süreci isteyen tao sistemini vucud yapısı ilede orantılı bir metoddur.uzun ve kısa boylu esnek ve sert vucud anatomilerine göre değişik stiller vardır. Vucud anatomisi her nasıl olursa olsun tao çalışmak isteyen bir insan bu sistemde kendine yer bulabilir. Silahlı bölümler ise ayrı bir maharet ve ustalık gerektirir. Çeşitli savaş silahlarının hızlı ve maharetle kullanılması yarışmalarda puan getiren hususlardır. SANDA Wushu’nun müsabaka şeklidir.ipsiz ve yerden yüksek bir ring üzerinde yapılır.kask,kogi,eldiven,seftgard,ayak koruyucu,dişlik gibi koruyucu malzemelerle müsabakalar gerçekleşir. Müsabaka içerisinde boks,güreş,thai boks ve geleneksel kung-fu döğüşleri vardır. Bir müsabık bu karmayı maç içerisinde yakalamak zorundadır. Ancak bir sanda müsabıkı ne bir güreşçi,ne bir boksör,nede thai boksçudur.tüm bu sistemlerin teknikleri sanda felsefesi içerisinde karışmış ve ortaya mükemmel bir R dövüş sistemi çıkmıştır. Sanda müsabakaları çok sert geçmektedir. Bu yüzden iyi bir eğitim almayan sporcu maçlara asla sokulmaz.