1 Ağustos 2009 Cumartesi

Judo Hakkında


Judo Nedir ?
JUDO, yumuşaklık yoludur. JU’nun içinde teknik ve fizik eğitim vardır. Binlerce kez tekrarlanan teknikler refleks hale gelmedikçe kolay uygulanamaz. Judo‘da kaba kuvvete yer yoktur. DO, eğitimin tamamen felsefesidir. Ruh eğitimini içerir. Judo ustaları, öğrencilerine eğitimin süreci içinde doğruluk, nezaket, sabır, sevgi ve saygı kavramlarını öğretir. Sporcusunun zekasını geliştirir ve kendi başına hareket etme yeteneğini kazandırır. Böylece kendine güven, nefse hakimiyet ve konsantre olabilme duyguları gelişir. Judo‘da beden ve ruh gelişimi beraberce ele alınır.
Teknik çalışmalarda başlıca prensip “rakibe mukavemet etmeme” ve “kuvvete karşı koymama”dır. Bu arada kaldıraç, merkezkaç, moment gibi az kuvvetle çok iş yapma esasına dayanan fizik kurallarından ve en önemlisi “denge bozma” ve “rakibin kuvvetinden yararlanma” kuralını uygulamaktır. Judo‘da kuvvet yoktur.Bütün şiddet hareketleri yasaktır. Judoka, hasmına acı vererek değil, onu acı sınırının yanına getirerek üstünlük sağlar. Judo‘nun eğitimi belirli bir sıra takip eder. Önce, düşmeler ve alçak seviyeli düşüşlere dayalı atış teknikleri öğretilir. Duruş, yakalama, vücut dönüşleri ve hareketinden denge bozma ile 4 ana prensibe dayalı atışın şekilleri tamamen bilimsel yöntemlere dayalıdır.
Judo’nun Tarihçesi
Judo, Jujutsu’dan doğan spor dallarından biridir. Jujutsu ve Judo Çin karakteri ile yazılan kelimeler olup Juher ikisinde de ‘Yumuşaklık’ veya ‘Yolverme’, Jutsu ‘Sanat Çalışma’, ‘Do’ ise ‘Prensip’ veya ‘Yol’ anlamına gelmektedir. Jujutsu ‘Yumuşaklık Yolu’, Kodokan ise ‘Yolu Çalışma Okulu’ demektir. Judonun amacı, zihinsel ve ahlaki disiplin yoluyla sağlam karakterli insan yetiştirirken vücudu kuvvetli, faydalı ve sağlıklı yapmaktır. Judoda birinci kural, kuvvete karşı koymadan rakibin kuvvetinden yararlanmak, ikinci kural ise şiddet kullanmamaktır. Judo bu tür kuralları bedensel ve zihinsel enerjiden en üstün ve en uygun bir şekilde kullanabilme yöntemini öğretirken, bunu yaşamın her döneminde de kullanmasını sağlar.

Muay Thai Hakkında


Muay Thai nedir ?
Muay Thai (tayland box’u) ; savaşların kılıç , ok ,ve mızraklarla yapıldığı ortaçağ dönemlerinde başladı. Yumruk yumruğa yapılan bu dövüşte kollar , ayaklar , dizler ve dirsekler silah olarak kullanıldı. Askeri eğitimede dahil edilen bu spor Kral Naresuan zamanında (ms 1560)meşhur oldu. Kral ,Burma ve Siam arasındaki savaşlarda esir düşmüştü. Burmalılar kendi dövüşçülerini dünyanın en iyi dövüşçüleri olarak kabul ediyorlardı ve krala en iyi dövüşçüleri ile dövüşmesi için bir şans tanıdılar. Eğer kazanırsa özgür olacaktı. VE KRAL KAZANDI. Kral Narasuen , SİAM’A döndüğünde büyük bir şölenle karşılandı ve kısa zaman da siam stili box ulusal bir spor olarak kabül gördü. O günlerden itibaren 20. yy baslarına kadar ; dövüşçüler atların derilernden sırımlar yapıp eldiven olarak kullandılar. Ayrıca ; dövüşçüler kendi aralarında anlaşarak cam parçalarını ezip sırımların üzerine yapıştırabiliyorlardı. Taylantlılar Muay Thai’yi kendilerine prestij sağlayan ulusal bir spor olarak kabul ederler. Taylantlı erkek çocuklar okuluna giderek veya kendi başlarına Thai sitili boksun nasıl yapılacağını öğrenirler. Taylant’lı kızlar bile muay thai’nin temel prensiplerini bilirler ve gerektiğinde bunları , kendilerini savunabilmek için kullanırlar. Muay thai bir çok ülkede popüler olmuş ve geniş bir kitleye yayılmıştır.
Muay Thainin GelişimiŞu anda thai stili boksun başlangıç tarihini gösteren kesin kaynaklar maalesef yok. Sadece Thai Boxun Taylandlıların Çinin güneyinden göç etmeleriyle başladığını varsayabilmekteyiz. Taylandlılar bu göç esnasında yöre halkının büyük bir direnişi ile karşılaştılar ve saldırganlardan saklanmak zorunda kaldılar. Hayatta kalabilmek için büyük mücadeleler verdiler. Eski zaman silahları sadece kılıç mızrak , kargı , ok veya yaylardan ibaretti. Fakat bu silahlar yakın dövüşte çok hantal kalıyorlardı. Dolayısıyla dirsekler , yumruklar , dizler ve ayaklar taylantlılara daha pratik geldi. Sonuçta çok başarılı olmuşlardı , böylece savaşlarda kullanılan yeni bir dövüş sanatı gelişmiş oldu. İşte bu MUAY THAİ’di yani TAYLAND BOX’u Taylantlılar nihayet uygun bir yere yerleşerek kendi şehirlerini kurdular ve büyük bir devlet olup arazilerini genişletmeye başladılar. Artık en büyük ihtiyaçları ülkeyi savunabilecek büyük bir orduydu. İşte askerlere silah kullanımı yanında Muay Thaiyi çalışma zorunluluğu getirildi. Böylece atak ve savunma için yeni taktik ve teknikler geliştirdiler ve bunlara da box teknikleri adını verdiler. Sonraları işin ehli olmayan kişiler bu dövüş sanatına el atarak onu “bir kendi kendini savunma sanatı” yada asker olmak için ihtiyaç duyulan beceri olarak gördüler. Tayland krallarından Kuhun Luang Sorasak ( Kaplan Kral) sık sık çeşiyli ülkelerin tapınaklarına giderek kim olduğunu belli etmeden gizlice dövüşlere katılıyordu. Kral yetenekli bir dövüşçü olarak bilinirdi . çoğunlukla kendini gizleyip halk arasında dövüşlere katıldığından bir halk kahramanı olarak kabül gördü. Rattanoksin döneminde muay thai bir ulusal dönüş sanatı olmaya devam etti ve düzenlenen eğlencelerde yarışmaları yapıldı. Maçlarda zaman tutma işlemi delik bir hindistan cevizi kabuğunun yüzdürülmesiyle yapılıyordu. Kabuk battığında raundun bittiğini belli etmek için ise davul çalınıyordu. 1788’de iki fransız kardeş taylanda geldiler. Bu iki kardeş hindi çinin kenarın da ve adalarda pek çok boksörü mağlup etmişlerdi. Kral 1.RAMA bu meydan okumayı kabul etti. Bu arada Phraya Klang meydan okumayı kabul edeceğini fakat 50 chang tutarında bahse girmeleri gerektiğini söyledi. (50 chang o zaman yüklü bir miktardı) .Ama kral koruyucularından Muen Plan’ı Fransızlarla dövüşmek için seçti. Karşılaşma büyük sarayın açık alanında düzenlendi. Muen Plan krala ait dövüş giysilerini giydi. Göğsü açıktı ve sihirli bir tılsım takmıştı. Ayrıca darbeleri önlemek içinde vücuduna yağ sürmüştü. Dövüş başladığında fransız Muenin köprücük kemiğine ve boynuna atak yaptı ancak Muen kendini muay thai ile savundu. Fransızın kardeşi abisinin hiçbir ilerleme yapamadığını görünce sinirlendi ve Muen’e arkadan gizlice vurdu. Bu esnada Mu en fransızın işini bitirmişti bile. Muhafızlar kurallara uymayan bu hileye karşı ileri atıldılar…sonra fransızlar yenildiklerini kabul ederek geri çekildiler. Ertesi gün Tayland’dan ayrıldılar ve birdaha Tayland Boksörleri ile dövüşmemeleri gerktiğini öğrendiler. Kral 5.Rama döneminde Thai-Box maçları çok meşhur olmuştu ve galip gelenler Kraldan çeşitli ünvanlar ve hediyeler alıyorlardı. Yine bu dönemlerde box kampları düzenlenmeye başlandı. Kral ailesine mensup kimseler , diğer ülkelerden yetenekli kimseler bulup kamplar arası dövüşler düzenliyorlardı. Galip gelenler para ve değerli armağanlarla ödüllendiriliyordu. Bu dönem TAYLAN BOX’unun altın çağı olarak nitelendirilir. Kral 6.Rma döneminde de Thai-Box maçları devam etti. Bu dönemde maçlar uygun genişlikteki alanlarda ama standart olmayan ringlerde yapılıyordu. Zamanla halatlarla çevrili , standart yükseklikteki ringlerde yapılmaya başlandı. İlk ring 1921 yılında SUAN KULARP denilen yerde inşa edildi. Fakat ; gelenekselliğe uyarak dövüşçüler hala ellerini sırımlarla sarmaya devam ediyorlardı. TAY-BOX yaygınlaştıkça Thai-Boksörlerine meydan okuyan yabancı dövüşçülerin sayısı da artmaya başladı. Önemli ve meşhur bir serbest stil maçı genç boksör HARNTALAY ile Çin’den gelen CHİN CHANG arasında yapıldı. Karşılaşmayı büyük bir kalabalık izliyordu. Sonuçta genç Harntalay rakibini sert bir tekme ile saf dışı bıraktı. Bu dönemden sonra ringlerde hakemlerde görev yapmaya başladı. Rauntlar dakikalarla belirlenmeye başlandı. Bütün bu yenilikler diş ülkelerden gelen etkiler sonucu benimsendi. Ancak sırım ile elleri bağlama 1929 yılına kadar sürdü. Bundan sonra normal box eldiveninin kullanımına geçildi. Lumpini parkındaki ringde Filipinli bir boksörün ilk defa box eldivenleriyle gösteri yapması sonraları eldivenlerin kullanılmasını teşvik etti. Kral 7. Rama dönemi önemli bazı değişikliklerin yapıldığı dönemdir. Bangkok’ta ve diğer şehirlerde kalıcı tay-box statları inşa edildi. Fakat bu statlar 2. Dünya Savaşı (1942-45) süresince yavaş yavaş ortadan kayboldu. Savaştan sonra ise bir gecede mantar gibi tekrar ortaya çıktılar. Turnuvalarda dövüşmek için diğer ülkelerden gelen pek çok boksör Bangkok’ta toplanıyordu. Nihayet ilk standart boks stadyumu 1945’te inşa edildi ve adı RAJADAMNERN olarak belirlendi.(bu stat halen faaliyette olup dünyanın en ünlü statyumudur).Artık muhtelif kurallar koymanın zamanı gelmişti , 3’er dakikadan 5 raunt üzerinden maçlar düzenlendi. Rauntlar arasına 2 dakika mola süreleri ilave edildi. Daha sonra ise sikletler belirlenerek bu kilolarda şampiyonlar belirlenmeye başlandı.en sonunda muay thai günümüzdeki şeklini aldı.ancak tay boks halen gelişimini sürdürmektedir.
Muay Thai artık uluslar arası bir dövüş sanatıdır. Eğer bu spor ile ilgilenen herkes ; bu sanatı yükseltmeye , korumaya ve gelecek nesillere aktarmaya gayret ederse , tay boks ilelebet yaşayacak ; Tayland halkı için çok değerli bir sanat olmaya ve kendilerini tanıtmaya devam edecektir…

Taek Won Do Hakkında


Taekwon Do
Tekwondo dünyanın en eski savunma sporlarından biri. Kendini savunma, savaşçı sanatı olarak bilinir. Çin Kung-fu’sundan ve Japon karatesinden farklı bir spordur. En eski olarak, KoreYarımadasının kuzey bölgelerinde M.Ö. 37'de kurulmuş olan Kogoryo Hanedanlığına ait mezar duvar resimlerinde tekvando izlerine rastlanmıştır. Kore halkı, taekwondoyu saldırganlara ve vahşi hayvanlara karşı savunma, savaşçı sanatı olarak kullandığı gibi, güç ve çeviklik kazanma, zihni ve fiziki sıhhati muhafaza … Taekwondo dünyanın en eski savunma sporlarından biri. Kendini savunma, savaşçı sanatı olarak bilinir. Çin Kung-fu’sundan ve Japon karatesinden farklı bir spordur. En eski olarak, KoreYarımadasının kuzey bölgelerinde M.Ö. 37'de kurulmuş olan Kogoryo Hanedanlığına ait mezar duvar resimlerinde taekwondo izlerine rastlanmıştır. Kore halkı, taekwondoyu saldırganlara ve vahşi hayvanlara karşı savunma, savaşçı sanatı olarak kullandığı gibi, güç ve çeviklik kazanma, zihni ve fiziki sıhhati muhafaza etmek ve geliştirmek maksadıyla bir eksersiz olarak da yapmışlardır.

Taekwondo, teknik ve maharetten başka Doğu kültürüne ait bazı sosyal değerleri de aksettirir. Taekwondo eğitimi, kişiye kendine güven, soğukkanlılık, fedakarlık ve alçak gönüllülük öğretir.

Koryo tarihinde taekwondo “subak” olarak anılmıştı. Bu dönem hanedanları subakı, sadece sıhhati geliştirmek için bir hüner sporu olarak değil aynı zamanda yüksek bir harp sanatı olarak teşvik etmişler, subak müsabakaları tertip etmişlerdir. Taekwondo, Kore’de başlamakla kalmamış Kore tarihi boyunca gelişimini sürdürmüştür. Subak müsabakaları sivil halk arasında da büyük ilgi görmüştür. Orduya girmek isteyen kimseler subak bilmek zorundaydılar. Çünkü müracaatçıların imtihanlarında subak önemli bir yer işgal etmekteydi.

Yi Hanedanlığının çöküşüyle Japonlar Kore’yi işgal etmeye başladılar. Taekwondocular saldırganlara karşı uzun süre mücadele ederek zorluklar çıkardılar. Kore, 1945 yılında bağımsızlığına kavuştu. Bu zamana kadar Kore’de Japon Karatesi ve Kung-fu yayıldı. Sonraki yıllarda bazı Koreli antrenörler, taekwondo oyunlarını sistemleştirip geliştirmek için gayret sarfettiler. 16 Eylül 1961 tarihinde “Kore Taekwondo Birliği” kuruldu ve bu birlik 25 Haziran 1962'de “Kore Amatör Sporlar Birliği” ile birleşti. 1962 Ekiminde 43. milli oyunlar kapsamına alındı.

30 Kasım 1972'de Dünya Taekwon-do Şampiyonası yapıldı. 25 Mayıs 1973'teki şampiyonaya 17 ülke katıldı. 15 Mayıs 1974'te Kukinon’da ilk “Dünya Taekwondo Hakem Semineri” düzenlendi. Buna 10 ülkeden 46 takım iştirak etti.

Türkiye’nin taekwondo sporuyla tanışması 1964 yıllarına rastlar. Bu yılda Koreli general Choi-Honghi’nin başkanlığındaki bir taekwondo ekibi çeşitli ülkeleri dolaşarak gösteriler sundular. Bu iyi niyet gezisinde Türkiye’ye de uğrayarak taekwondo gösterileriyle bu sporu tanıttılar. Şükrü Gençel ve Nazım Canca’nın gayretleriyle bu spor ülkemizde gelişmeye başladı. 16 Haziran 1970 tarihinde Güney Kore’den Mr. Cho Soo-Se’nin Türkiye’ye gelmesiyle taekwondo hızla gelişmeye başladı. Ülkemizde dünya çapında başarılı birçok taekwondocu yetişti ve yetişmektedir. Başarılı bayan taekwondocularımızdan Tennur Yerlisu, Züleyha Tan, erkeklerden de Nusret Ramazanoğlu, Turgut Uçan ve Şakir Bezci gibi sporcularımız dünya çapında çeşitli madalyalar kazandılar.

Kick Box Hakkında


Kick Boks Hakkında
Melez bir dövüş sanatıKick boksIPB ImageMagazinden duyuyoruz hangi mankenler form tutmak için kick boksa başlamış, kimler stres atmak için kick boksla ilgileniyormuş… Bir de televizyonda gördüğümüz kick boks maçları var, onlarda da acımasız sporcuların birbirlerine nasıl giriştiklerini izliyoruz. Peki bu durumda kick boks, step gibi kalori yakmak için yapılabilecek basit bir spor mu, kolumuzu bacağımızı kıracağımız bir dövüş mü, yoksa Bay Miyagi kıvamında bilge bir insan olmanın yolu mu?
Nerden çıkmış bu?Dövüş sanatlarının esas merkezinin Uzakdoğu olduğunu hepimiz biliyoruz. Karateden, aikidoya, judodan tekvandoya bir dolu farklı dövüş sporu çeşidi var ama bunlara sadece “ortalığı dağıtmanın 101 yolu” ya da “korkmadan kavgalara dalmanın el kitabı” gibi yaklaşmak çok yanlış olur. Ruhani insanlar olan Uzakdoğulular, bu dövüş sanatlarının esas amacının olayın felsefesini kapmak olduğunu söyleyip duruyorlar. Biz desek ki “felsefi olaylara hiç girmeden dövüşmenin, kendini korumanın ve bu esnada bir de spor yapıyor olduğumuz için bomba kıvamında insanlar olmanın bir yolu yok mu?”, o zaman alacağımız cevap belli: Kick boks. Kick boks da diğer önemli dövüş sporları gibi Uzakdoğu’dan çıkma ama kendisi gerçek bir melez. Japon bir dövüşçünün, Çin sporu karateyi Tayland sporu Muay Thai ile birleştirmesiyle yaratılıyor. Kick boksun ne mistik bir yanı var ne de tapınaklara uzanan bir tarihi. Bugünkü popülerliğini kazanması Amerika’da düzenlenen maçların çektiği ilgi sayesinde oluyor.
Kick Box hakkındaKick boksun esas olayı çok sert bir spor olması. Her ne kadar püf noktaları olsa da, öyle kibarca iki hamleyle bitmiyor kapışma. Tekniğe olduğu kadar güce de ihtiyacınız var. Bu da demek oluyor ki eğer ufak tefek ya da zayıfsanız, kick boksa başladığınızda ilk iş olarak güçlü ve kaslı bir insan olmak için çalışacaksınız. Hem yumruk hem de tekmelerin kullanılması ve bunun kafa göz kıracak şekilde yapılması kick boksun doğasında var. Tabii ki burada da önlem olarak eldiven, kask, dişlik gibi malzemeler kullanılıyor. Dirseklerin ve dizlerin kullanılması ise yasaklar arasında. IPB ImageDiğer dövüş sporlarında da olduğu gibi, kick boksda da yükselmenin yolu kuşaklardan geçiyor. Yedi kuşak var: Beyaz, sarı, yeşil, mavi, turuncu, açık kahverengi ve koyu kahverengi. Yeni başlayan sporcular beyaz kuşağa sahip oluyorlar ve ufuktaki koyu kahverengi kuşağa ulaşmak için çabalıyorlar. Kuşakları değiştirmek için sınava giriliyor, her sınav arasında da en az üç ay olması gerekli. Eğer koyu kahverengi kuşağı da belinize dolamayı başardıysanız, sırada siyah kuşak var ve bundan sonra “dan” derecelerinde yükseliyorsunuz ki onlar da 10 dereceden oluşuyor. Ama işin bu noktasında devreye değişen bekleme süreleri ve yaş sınırları giriyor. 1. dan derecesini almak için en az 16 yaşında olmanız ve koyu kahverengi kuşağı almanızın üzerinden en az 1 yıl geçmiş olması lazım. 10. dan derecesini almak için ise en az 57 yaşında olmanız gerekiyor, bu da herhalde kick boksda yükselmenin zorluğu hakkında bir fikir veriyordur.Dikkat etmeniz gereken en önemli noktalardan biri bu işi gerçekten çok iyi bilen insanlardan öğrenmeniz. Yoksa dövüşmeyi öğreneceğim derken eliniz kolunuz sargılar içinde gezmeye hiç gerek yok.

Jiu Jitsu Hakkında


Jiu-Jitsu
Feodal Japonya’da bunun gibi savunma sanatlarının ‘Yawara’, ‘daito-ryu’, ‘katori-ryu’ veya ‘takeno-uchi-ryu’ öncüleri vardı. Jiu-Jitsu ismi Tokugava Ära’dan itibaren anılmaya başlandı. Çinli Tsin-Gembin 1660 yılında Japonya’ya geldi ve daha sonra Jiu-Jitsu olarak anılacak olan savunma sanatını öğretmeye başladı. Japon hekim A. Yoshitoki Çin’de silahsız mücadele sanatını öğrendi ve anladı ki, tekniklerin etkili yapılabilmesi için hatırı sayılır bir vücut gücüne sahip olmak gerekir. Bir kış günü Japonya’ya döndüğünde, yoğun kar yağışı altında bir çam ve bir sögüt ağacı gördü. Çam ağacının hareketsiz dalları kar yükünün altında kırılırken, söğüt dallarını yumuşakça eğiyor ve yükün altından zarar görmeden kalkıyordu. Bu olay hekimi çok etkiledi ve Yoshitokisan’in aklına; daha az güç kullanılarak, hareketleri yumuşatılarak kazanılan bir dövüş sistemini geliştirmek geldi.
Bu müsahededen sonra Tsukushi’deki Tennango Tapınağı’na döndü ve orada kendi Anatomi bilgilerinden de yararlanarak 103 yakalama hareketi ortaya çıkardı. Onun sistemi ‘Yoshin-ryu’ (Söğütkalbi Okulu ) olarak adlandırıldı.
Japon savunma sanatı 20. yüzyılda ‘Jiu-Jitsu’ adı altında dünyaca üne kavuştu. ‘Jiu’ yumuşak, ince, mülayim, ‘Jitsu’ sanat anlamına gelir. Jiu-Jitsu bir saldırının, anatomik bilgi ve fizikteki kaldıraç sistemi prensibi kullanilarak bertaraf edilmesi ilkesini içerir.
Jiu-Jitsu, 1905’te Erich Rahn tarafından Almanya’ya getirildi. Rahn 1906’da Berlin’de ilk Jiu-Jitsu okuluna açti.(Bu okul hala faaliyettedir!)
1950 yılında iki Japon kruvazörü bir donanma ziyareti için Kiel şehrine geldi. Bu fırsat Jiu-Jitsu savunma sanatını ileriye götürdü. Zamanın Keiser’i II. Wilhelm müttefiklerinin sanatlarından etkilenip, Berlin’deki askeri spor okulu için bir Jiu-Jitsu hocasi istihdam edilmesini emretti.
1922’de Alfred Rhode ve Max Hoppe hocaları Erich Rahn’in insiyatifi ile Frankfurt/Main ve Berlin’de ilk Jiu-Jitsu klüplerini kurdular. 1924’te ‘Reichverband für Jiu-Jitsu” Jiu-Jitsu imparatorluk federasyonu. İlk ferdi şampiyona (daha önce de karşılaşmalar yapılıyor idi.) 1926’da Köln’de yapıldı. 1930’a geldiğimizde Almanya’da yüzün üzerinde çalışma yeri vardi.
Jiu-Jitsu bugün harp halinde (veya acil durumda) nasıl hareket edileceğini öğreten müsabakasız ruh ve vücut idmanıdir. Jiu-Jitsu’da atış , kırış ve ‘rakibi’ bir yerden bir yere nakletme teknikleri çalışılır. Bunun dışında Anatomik noktalara uygulanan atemi adi verilen vuruş teknikleri de mevcuttur.
Modern Jiu-Jitsu kişiye kendini savunma yanında sabır, karşısındaki kişiye davranışta incelik ve harp halinde (veya acil durumlarda ) gerekli olan kendine güveni temin eder. Klasik Jiu-Jitsu’dan 19. yüzyılın sonlarında bir müsabaka sporu olan Ju-do doğmustur.

Capoeira Hakkında


Capoeira Hakkında
Capoeira Brezilya’ya özgü, Afrika kökenli bir dövüş sporudur. Ayrıca Brezilya Portekizce’sinde büyük ormanlarda küçük ağaçsız alanlara denir. Capoeira sporunun ismi de buradan gelir. Afrika’dan getirilen köleler Avrupa kökenli sahiplerine karşı büyük çaplı bir isyan çıkarmaya niyetlenir. Geliştirdikleri bu dövüş sanatını müzik eşliğinde, yerel bir dansmış gibi yaparak sahiplerinin isyana dair şüphe edinmemeleri amaçlanmıştır. İsyancı köleler gruplar halinde kaçar ve orman içlerindeki capoeira‘larda pusu kurar. Capoeira‘da birçok hareket el üzerinde durularak yapılır. Bunun sebebi at üzerinde iz süren sahiplerini tekme ile attan düşürebilmektir.
Angola ve Regionel olmak üzere iki genel tarzı vardır. Angola daha yavaş bir ritimle yere yakın oynanır. Amaç kurnazlık ve çeviklikle rakibi alt etmektir. İlk Capoeira örneklerine daha yakın olduğu varsayılır. Regionel daha canlı bir ritimle, daha ayakta ve bol akrobasili bir oyundur. Bu tarz oyun yeri gelince oldukça hırçınlaşabilir. Bunların dışında berimbau’dan çıkan belli ritimlere göre oynanan oyunlar vardır; banguela, iuna ve muidinho gibi… Regionel, Mestre Bimba tarafından yaratılmıştır. Mestre Bimba’nın halen yaşamakta olan ilk öğrencileri ders vermeye devam etmektedir. Özellikle ilk öğrencilerin beyaz olması, Mestre Bimba’nın Capoeira‘nın bir siyah sporu olarak yasa dışılık ve ırkçılıktan kurtulmasını sağlamak içindir. Bu öğrencilerden Mestre Accordeon’un San Francisco, Kaliforniya ve Mestre Suassuna’nın Bahia, Brezilya’da akademileri bulunmaktadır.
Brezilya’da kölelerin özgürlüğünü kazanmalarından sonra genelde bir fakir sporu olan Capoeira yavaş yavaş yeraltına inmeye başlamış ve zamanla çetelerin bir numaralı silahı haline gelmiştir. Daha sonra özellikle Mestre Bimba’nın ve ondan sonra gelen öğrencilerinin çabalarıyla Capoeira hem Brezilya’da hem de dünyanın dört bir yanında daha da yaygınlaşmış ve yasadışı nitelemelerden sıyrılmayı başarmıştır. Tabii Capoeira hakkında farklı kaynaklardan farklı bilgiler elde edilmektedir. Genel olarak kayıtlı olmayan bu bilgiler, Capoeira‘nın ustalarının öğrencilere anlattığı hikayelerden ve oyun sırasında söylenen şarkılardan gelir. Bu nedenle çelişkiler ve eksiklikler olması doğaldır.
Capoeira’da Seviyeler ve İlgili Terimler
Capoeirista: Capoeira yapan kişi.
Mestre: Capoeira‘da ulaşılan en yüksek mertebe. Mestre Acordeon ve Suassuna gibi büyük mestrelere Grand Mestre de denmektedir.Contra Mestre ya da Mestrando: Okuluna göre ismi değişen bu seviye mestrenin bir altındaki derecedir ve mestreden sonraki en önemli mertebedir.
Professor(a): Contra Mestre/Mestrando’dan sonraki hocalık seviyesidir. Eğer eğitmen bayansa sonuna ‘a’ eklenir. Bunun nedeni Latin kökenli bir dil olan Portekizce’nin nesne ve öznelere cinsiyet vermesi, fiileri buna göre çekmesidir.
Instrutor(a): İlk hocalık seviyesidir. Yine eğer eğitmen bayansa ismin sonuna ‘a’ eklenir.
Graduad(o)(a): Eğitimini tamamlamış öğrencilere verilen isimdir. Bu öğrenciler asistan olarak ders verebilirler. Öğrenci bayansa graduada, erkekse graduado kullanılır.
Estagiero: Bazı okullarda geçiş süreci için öğrenciye bu stajyer ismi verilir. Öğrenci hazır olduğunda genellikle graduad(o)(a) olur.
Formad(o)(a): Batizadoya katılmış ve okula dahil olmuş öğrencilere denir. Mezun, yani graduad(o)(a) olana kadar her öğrenci formadodur. Yine sonundaki harf öğrencinin cinsiyetine göre değişir.
Batizado: Kelime anlamı vaftiz olan bu seremoni, Capoeira‘da öğrencilerin okula alınması ve ilk corda(o)larını aldıkları büyük bir festivaldir. Genelde batizadolarda yeni öğrenciler corda(o) alırken, eski öğrencilerin de seviyeleri yükselir. Bunların gerçekleşmesi için öğrencinin genellikle yılda bir kez yapılan bu etkinliğe katılması gereklidir. Aksi takdirde seviye değişimleri ya da okula dahil olma işlemi gerçekleşmez. Bu törenler Capoeira‘nın Afrika kökenlerinin temsilidir.
Corda(o): Öğrencilerin seviyelerini gösteren bir çeşit kemer sistemidir. Bazı okullar corda, bazıları cordao kullanmaktadır. Corda genellikle fabrika yapımı, aslen kirli beyaz olan ve daha sonradan Mestre tarafından seviye renklerine boyanan bir kemerdir. Cordao ise farklı renklerde iplerin alınıp öğrenciler tarafında örülmesiyle hazırlanan bir kemer çeşididir. Okuluna göre değişen kemer sistemlerinin renkleri de genel olarak iki grupta toplanabilir. Bir sistemde Brezilya bayrağının renkleri kullanılırken, diğer sistemde içinde sarı, turuncu, kırmızı, mor gibi her biri farklı anlam ifade eden bir renk çeşitlemesi bulunur. Bu durumda farklı okullarda seviyelerin gösterilmesinde bir standart bulunmamaktadır. Örneğin Mestre seviyesi bazı okullarda beyazken, bazı okullarda kırmızı ya da siyah olabilir.
Capoeira’da Kullanılan Müzik Aletleri
Capoeira müziğini yapan gruba Bataria denmektedir. Genelde batariada şu aletler bulunur:
Berimbau: (Birimbau diye okunur) Capoeira‘da kullanılan en önemli müzik aletidir. Kökleri Afrika’ya kadar dayanmaktadır. Eski zamanlarda Capoeirista’ların (Capoeira yapan kişi) Berimbau’nun ucuna jilet, bıçak gibi keskin aletler yerleştirerek silah olarak da kullandıkları söylenir. Capoeira aslında çok basit bir formata dayanan ama oldukça farklı tınılar elde edebilen bir alettir. Ayrıca farklı tonlarıve görevleri olan berimbau’lar vardır. Berimbau altı parçadan oluşur. Bunlar:
Verga: Berimbau’nun “sopa” kısmıdır. Bambu, rotan gibi çok yumuşak olmayan, eğilme kapasitesi olan ama kolay kırılmayan ağaçlardan yapılır. Genelde bir metre civarında bir uzunlukta olur.
Arame: Bu aslında basit bir çelik teldir. Brezilya’lı capoeirista’lar bunu eski kamyon lastiklerinin içlerinden çıkarırlar. Bu tel daha sonra zımbalanarak temizlenir, ucuna atılan bir düğümle verga’ya bağlanarak yukarıdan gerilir. Böylece berimbau’yu akor yapmış olursunuz.
Cabaça: (Kabasa diye okunur) Bu parça bildiğimiz kabağın kurutulup içinin oyulmasıyla yapılır. Arkasına açılan iki deliğe bağlanan bir iple berimbau’ya eklenir.
Dobrao: Dobrao metal bir para olabileceği gibi deniz kenarında bulunan, elinizin rahat edeceği büyüklükte bir taş da olabilir. Bu parça berimbau çalınırken arameye değer ve bu şekilde “nota” oluşturur.
Caxixi: (Kaşişi diye okunur) Caxixi sepet gibi örülen sonra içine koyulan bilimum fasulye, boncuk gibi şeylerle sallanarak müziğe ses katan bir parçadır.
Baqueta: (Baketa diye okunur) Yine rotan, bambu gibi ağaçların arta kalan, daha ince parçalarından yontularak yapılan bu parça bir çeşit bagettir ve arameye vurularak berimbau’nun asıl sesini verir.
Aslında fakir Brezilya halkının sokaktan toplayıp yapabilecekleri kadar basit tutulan bu müzik aletini, her öğrencinin kendisinin yapması adettendir ve capoeira eğitiminin bir parçasıdır.
Atabaque: (Atabak ya da atabake şeklinde okunur.) Brezilya’lı Afrika’lılara özgü ve elle çalınan bir davuldur. Deri kısmı genelde manda derisinden yapılır, dekorasyon olarak da çoğunlukla tüylü bırakılmaktadır. Capoeira‘nın genel ritmini sağlamak için kullanılır. Ayrıca maculele, samba de roda ve afoxe danslarında da kullanılır.
Pandeiro: Genel anlamda Türk tefini andıran bu müzik aletinin teften en büyük farkı zillerinin daha büyük olması, daha ağır bir metalden yapılması ve tınlamayı en aza indirmek için zillerinin dışa dönük değil, içe dönük olmasıdır.
Agogo: Tahta, plastik ya da demirden olan agogo bir sopa aracılığıyla çalınan en temel ritim aletlerinden biridir. Eğer demirden yapılırsa ziller grubuna girebilir.

Aikido Hakkında


Aikido Tarihçesi
Aikido, Morihei Ueshiba (1883-1969) tarafından geliştirilmiş bir Japon savaş sanatıdır. O'Sensei Ueshiba, yaklaşık 900 yıllık Daito Ryu Aikijutsu tekniklerini, kendi aydınlanma yolunda kazandığı anlayışıyla yoğurarak farklı bir savaş sanatı olan bugünkü Aikido formunu ortaya koymuştur.


Aikido Japonya'da 20. yy'ın ilk yarısında doğmuş ve geliştirilmiştir. Ueshiba 19.yy sonlarında küçük bir kasabada doğmuş, çok küçük yaşlardan itibaren Budo'ya ilgi duymaya başlamıştır.
Budo'yu öğrenmek amacıyla tüm ülkeyi karış karış dolaşmış, devrin en büyük ustaları ile ilişki kurup onların öğrencisi olmuştur.
Savaş sanatlarının tamamını kısa sürede öğrenmiş ve ustalık mertebesine ulaşmıştır.
Özellikle KITO ve DAİTO RYU AİKİJUTSU sanatları ile ülkenin kılıç geleneğini sürdüren YANGU ailesi ustalarından öğrendiği KENDO (kılıç sanatı) son derece ilgisini çekmiş ve bu dallarda yoğunlaşmıştır. Judo'nun doğuşuna da tanık olmuş, gelişmesine çok katkıda bulunmuştur.
Ancak bu genç adam her Budo dalında uzmanlaşmasına rağmen sürekli bir eksiklik duygusu içerisindeydi ve bu çalışmalardan tatmin olmamaktaydı.
Sonunda kendini felsefeye ve daha sonraları dine verdi ve bir gün gerçeğe, aradığı noktaya ulaştı. Sevgi ve uyum, barış ve şefkatin "yol" u Aikido böylece doğmuştu. Tamamen yeni olan bu öğreti, savaşlara karşı doğayı ve yaratıcının tüm varlıklarını korumaya yönelik, doğayla, evrenle bir bütün olma sanatıydı ve Budo'nun tamamının üzerinde yer almaktaydı.
Aikido çok kısa zaman içinde tüm Japonya'da duyuldu ve yaygınlaştı. Şu sıralar Japonya'da 1300'e yakın üniversitede ders ve bir spor branşı olarak okutulmaktadır.

1. Dünya savaşında dahi yayılma hızı düşmeyen Aikido, savaştan sonra yakınlaşan Japonya-ABD ilişkileri ile ABD'ye, oradan da Avrupa sıçramıştır.
Batıda Aikido barışçıl ruhu, oryantal felsefesi ve bitmek tükenmek bilmeyen estetik teknikleri ve doğal egzersiz yöntemleriyle özellikle entelektüel kesimce ilgi görmüş ve hemen hemen tüm Avrupa ve Güney Doğu Asya ülkelerinde aynı hızla yayılmaya başlamıştır.
Boyutları sadece düşmanı öldürmenin ötesine ulaşmış ve bir çok öğeyi kucaklayarak günlük yaşama dönüşmüştür. Ölüm yollarından yaşam yollarına doğru geçiş yapmıştır.
Gelişimi O'Sensei Morihei Ueshiba'nın (1969) ölümünden etkilenmeksizin sürmüş ve sürecektir. Pek çok dünya ülkelerinde 7'den 70'e kadın, erkek ve de çocuklar tarafından yapılmaktadır.


Genel Bilgi
Şu anlaşılmalıdır ki Aikido; kendini savunmanın ve taktik bilimi olmanın ötesinde bireyin tam entegre bir insan olarak ortaya çıkabilmesi için ruhu mükemmelleştirmenin, vücudu ve aklı güçlendirmenin, bireyin fiziksel ve zihinsel gücünü birleştirmenin yoludur.
Aikido bükme ve fırlatma tekniklerinin kullanılması ve saldırganın gücünü ve hamlelerini ona karşı kullanılmayı amaçlaması bakımından, bir çok dövüş sanatından ayrılır.
Ayrıca hasmın bizi tutmasına, sarsmasına, itmesine, vurmasına izin vermeden onu ekarte edebilecek şekilde savunmayı ve tekrarlanan ataklara cevap verebilmeyi amaçlar ve uygulamaya sokar. Bu sistemde ayrıca yaşamsal sinir merkezlerine baskı yapmak ta yer alır.
Aikido tekniklerinin bir çoğu öldürücü olabilir. Aikido'da hasmın üzerinde üstünlük sağlamak için kişinin özellikle eksiksiz bir zihinsel sakinliğe ulaşmasının ve kendi bedeni üzerinde denetim kurmasının önemi vurgulanır. Daha başka Doğu savaş sanatlarında olduğu gibi, disiplini ve saygıyı geliştirmek aikido eğitiminin ayrılmaz bir parçasını oluşturur.
Aikido'da uygulanan ana oyunlar aşağı yukarı 14.yy da büyük bir olasılıkla Japonya'da ortaya çıkmıştır. 20yy. başlarında bunlar Japon dövüş sanatları ustası MORİHEİ UESHİBA nın çabalarıyla, bugünkü biçimine dönüştürüp sistemleştirmiştir.
Aikido'da saldırı hamleleri yer almaz. M. UESHİBA'nın öğrettiği biçimiyle Aikido o kadar kendini korumaya yöneliktir ki, öğrenciler kendi aralarında bile karşılaşma yapamazlar. Çünkü saldırı aikidonun felsefesine aykırıydı.
Aikido Japonca üç heceden oluşur. Aİ-harmoni, (uyumlu hareket etme) Kİ-ruh, düşünce, akıl evrensel enerji ve DO-yol. O halde Aikido evrensel enerji ile uyumun yolu, başka bir bakış açısı ile Aikido, saldırganın sizi sarsmasına ya da vuruşuna başlamasına imkan vermeden uygulanan savunma sanatıdır. Aslında ideal olan da; saldırı tamamen uygulanmadan nötralize edecek şekilde saldırganın duruşuna ve hareketlerine duyarlı olmaktır.
O'SENSEİ MORİHEİ UESHİBA'nın da anlattığı gibi dövüş ve savaş bizi kesinlikle mahvedebilir, şimdi bizim ihtiyacımız olan çekişme değil, uyum ve teknikleridir. İstenilen savaş sanatı değil barış sanatıdır.Aikido'nun nihai hedefi kişisel transformasyondur. Amaç; herhangi bir problemi çözebilmek için içlerindeki büyülerini ve yeteneklerini total olarak ortaya getirebilen entegre insanları yaratabilmektir.
Aikido her alanda insanın içinde bulunan potansiyelini dışarıya çıkartmasına yardım eden içsel bir olgudur. Aikido'da belli bir yaş, cinsiyet ya da fiziksel güç sınırı ya da gereksinimi yoktur. Her yaşta bayan, erkek ve çocuklar yapabilir.
Dövüş sanatları dünyasının dışındaki gerçek hayata da uyabilme potansiyeli çok büyüktür. Çünkü ulaşılacak yer; kendini keşfetmek, ruhu ve zihinsel gücü vücut ile harmonize etmektir. Esneklik ve kas gelişiminin artışı eğitimin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkacaktır.
MORİHEİ UESHİBA, barış sanatını akıl ve beden disiplinini sağlayan saldırganlığı dindiren, arkadaşlığı, aşkı, zekayı ve korkusuzluğu besleyen ve büyüten bir sanat olarak öğretmiştir.ları kabuğunu kırarak onu ; yaşamın kendisine ve tüm gerçekliğe açtı. Bu anlayış ve çalışmalar ilk kez 1941'de "Yaşam ile uyumlu olma yolu" anlamına gelen Aikido adı ile kullanılmaya başlandı.